27 Mart 2015 Cuma




mutluluğumu çok gördün
mutsuzluğumu hor görme yeter
unuttum seni



21 Mart 2015 Cumartesi

binlerce kitap okudun
bana akıl erdiremeyeceğini hala öğrenemedin

18 Mart 2015 Çarşamba


o gün mutluluğu heyecenla harmanlayıp
keyifli bir gece geçirmek isteyen insanlar arasında olmak
iyi bir fikir gibi gelmişti
yine elimde olanı sonuna kadar paylaşacak
insanların yüzündeki şaşkınlığı saklamaya çalışan insanların
gözlerinine bakıp mest olacaktım
ve şarap
elbette şarap olacaktı
kalbimdeki kanı esikiten zamana
şarap içerek eşlik edecektim
önce o suratsız bilsayar kurnazını pavyona götürdüm
bir şiir kitabı vardı ve edebiyatla ilgileniyordu
not defterine göz atmama izin vermişti
benim gibi biri için sıradan değildi
bizi tanıştıran roş müptelası o gün gelmek istememişti
geceyarısını geçerken kurnaz
uzakdoğululara benzeyen bıyıklarının altından güldü
tamam kalkalım dedim
ama buraya gelirken barlar sokağındaki
kaldırımda gitar çalıp şarap içen gençlerin yanına
eli boş gitmeyelim dedim
birkaç haftada kendisini batmaktan kurtardığım pavyoncu
ki kendisi bunu roş müptelasının yanın kendi ağızıyla getirmiştir
bize iki çuval şarap verip
parka bakan arka kapıdan yolcu etti
kaldırımda oturup şarkı türkü söyleyen gençlerin arasındaydım
hepimiz bir şişeden sırayla içiyorduk
sigara alacak parası bile olmayan insaların arasına
istemedikleri kadar şarap ile dalmıştım
sigarayı kaldırıma fırlatım gitar çalmayı bilenlere
lütfen onu çal bunu söyle diyerek
şarabın eğlencenin berbat dünyadan uzaklaşabilmenin tadını çıkarıyordum
sokakta bulunan mekenlar doluydu
sıcak koltuklara kıçlarını koyanladan daha fazla mutlu olabiliyorduk
saat birbuçuğa doğru kırmızımavi ışıkların geldiğini
fakat geçip gitmediğini farkettim
kurnaz yanlarına gitti fısıfısı yaptılar
daha sonra kaldırımda bulununa herkesi evine davet etti
kurnazın evinde muhabbet devam edecekti
küçük bir anfileri bile varmış
daha önce iki kez gittiğim o çatı katında
bu sefer baya kalabalık bir teras görecektim
iki tane de kız vardı
payvona gitmeden önce evde bıraktığı ot geldi aklıma
kurnazdı ama benim tek niyetim eğlenmekti
terastaki en rahat koltuğa kuruldum
biryandan şarabımı yudumluyor
evim içerisinde artan insan seslerine alışmaya çalışıyordum
herkes gelmişti
birkaç dakikalık sessizliğin ardından
gitar ve müzik eşliğinde eğlenmeye devam edeceğimden emindim
ama olmadı
evin kapısında beni tedirgin eden konuşmalar duyuyordum
ve o malum dırılop sesi geldi
kurnaz ıraklı mülteci ve pkk kılıklı kapıda polisle tartışıyorlardı
kurnaz haktan hukuktan bahsediyor polise direniyordu
bekledim
eğlence sona ermişti
eve gidip yatıp uyumak geldi aklıma
kapıya doğru yaklaştığımda
itişip kakışan insanlar gördüm
sanki biri kamyondan depremzedeler yardım fırlatıyor
vatandaşlar da onu kapabilmek için birbirlerini itiyordu
kapıya gelen polis biz kaldırımda otururken gelen polisti
ne büyük görev aşkı
polise yaklaştım
ona gürültü yapmadan dağılacağımızı söylecektim
hakkımızda şikayet edenlerin haklı oldukları kesindi
fakat o itiş kakışın içerisinde
ne olduğunu anlayamadan
kendimi öfkeden kızarmış yüzlü o polisin kaşısında buldum
kapının eşiğinde dikiliyordum
itiş kakış bitmişti
polis bir adım attı ve soluma geçerek iyice yaklaştı
artık karşımda dar ve dik merdiven boşluğu vardı
polis enine boyuna yapılı ve benden ağırdı
ani bir hamle ile sol omuzumdan yakalayıp aşağıya doğru itti
açıkcası böyle bir şeyi beklemem mümkün değildi
neylersinki denize düşen yılana sarılır misali
tam boşluğa kafa üstü yuvarlanmak üzereyken
polisin yakasından tuttum
düşmekten kurtulmuş olmam gerekirdi
fakat medivenin köşesine birkaç kez çarpan sırtım
ve duvara vururken kafamın arkasının çıkardığı ton ses
hayal kırıklığına uğramama yetti
bir alt kata birbirimize sarılarak paldı küldür inmiştik
belim son bamağın kenarında bacaklarım üst basamalardaydı
sahanlıktaki başım yüzüm toza bolanmıştı
koca adam üzerimden ayağa kalkmaya çalışıyordu
yakası paçası üzerindekiler yırtılmıştı
telsizi alt kattaki dairenin önünde zırlayıp duruyordu
bir an bulunduğumuz yere doğru gelen o uğultuyu hissettim
doğrulmaya çalışırken kırılan bir yerim var mı diye ağır hareket ediyordum
aşağıya baktığımda bana doğru yaklaşan polisleri gördüm
başım beladaydı
biri kolumu büktü
diğeri enseme bastırdı
diğer kolumu bükmeleri uzun sürmedi
dizimin arkasına yediğim tekmelerle sendeleyip diz çöküyor
buna karşılık kolumu sırtımdan omuzlarıma doğru kaldırmalarından ötürü
canım yanarak ayağa kalkmaya çalışıyordum
ayağımı nereye bastığımı görmem imkansızdı
bir an önce bitmesini istiyordum basamakların
kaburgalarıma belime vurmaya başladıklarında
ben de ağızıma ne gelirse söylemeye başladım
sokağa çıktığımızda insanların sesini duydum
polisler ekip arabasının arkasında yüzümü asfalta yapıştırmış
kelepçeyi kemiğime kadar bastırırken artık haykırmaya çalılşığım tek söz
özgürlüktü
yaklaşık iki saattir
ekip arabasının arkasında havasızlıktan bunlamış
kemiğime adayanan çelik yüzünden kımıldayamaz oldum
biraz bağırıp çağırdıktan sonra kapıyı açtılar
kurnaz polislere birşey söyledi
sakinleştiğime inanmaları uzun sürmedi
kelepçeyi çıkardılar
bileğimi çeviremiyordum
kırılmamıştı ama ezildiğini hissediyordum
herkes oradaydı
kurnaza kim olduklarını sordum
kızlar lezbiyen yanlarındaki topmuş
asker kaçağı çıktı iyi mi
biri pkk itirafçısına benziyordu
gözleri sürmeli gibi olan ıraktan kaçmış
uzun saçlı gitar çalan çocuklar
ve sıradan birkaç genç
sırayla çağırıp birşeyler imzalatıyor
sonra salıveriyorlardı
kızlardan biri giderken tokalaşmak istedi
elimi uzatmadım
en son kurnazı nöbetçi amir odasına çağırdı
fısfıs devam ediyordu
tüm vücudum ağrılar içerisindeydi
bileğim için üzülüyordum
mutluluğu heyecanla harmanlamak sanırım sadece kulağa hoş gelen bir fikir olmalıydı
ıraklı ile birlikte kurnazın evine gittik
güneş doğmuştu
yere serili bir yatağa uzandım
uyuyamıyordum
fakat ayakta duracak halim yoktu
kurnaz tersata içmeye devam etti
ıraklı birkaç kez odanın kapısından bana baktı
sonra uyumuşum
öğleye doğru kalktım
eve gittim
ve aylar sonra mahkeme kapısın önünde o polisi ve bozacı ortağını gördüm
kağıt kürek işini ayarlamış
alt kattaki yaşayan insanları
serserilerden kurtulma istiyorsanız
böyle böyle deyin diyerek ikna etmişlerdi
bir polisi merdivenden aşağı itmekten
telsizini yere çarpıp çıkmaktan
ve hakaretten iki sene sekiz ay hapis cezası aldım
hakim dosyaya bakarak seni suçlu buldum dedi
bunu yüzüme bakarak söyledi
şimdi kendi aralarında okuyup yazdıkları bir kitap ile hüküm verenlere
ne diyeyim
hangi kanunun hangi maddesine başvurayım
hangi bendine saklanıp
hangi fıkrasıyla gülmeye çalışayım
bir avukat tut o itiraz etsin diyorlar
eğer derdimi anlatacağına inansaydım
özgürlüğüm için ona bir sene bekar dururdum
ya bana yalan söylerse
ona vereceğim para ile hapisanede ihtiyaçlarımı karşılamaya çalışabilirim
itiraz ediyorum
belki dosyamı yargıtayda fareler yer
belki af çıkar
belki büyük bir yangın
en iyisi belki ben ölürüm
ya da cezam ertelenir
hapisaneye girmemek için kazanılan zamanı sevmemek mümkün mü ?

14 Mart 2015 Cumartesi



yaşadıklarını bilmek güzel
ben şimdi gözlerinin önündeyken
öyle uzakları düşünebiliyorum ki
onlar bana bakarken
ben sadece yalnızlığımı görebiliyorum
onların mutlu olduğunu görüp
mutsuzluğa sövmek çok güzel