soğuktan çatlamış yumruğunun içinde umudu sıcacık
sonbahar dökülüyor ardına bakmadan yürüyor parklarda
kurşun kalemiyle kalbine kuş resimleri çiziyor
durgun bir deniz üzerinden batan güneşe doğru
yakamozları kızıla boyayıp gitsin istiyor
gümüşün içsel özelliğini dışsal özellik haline
getirebilirsek
gümüşten altın elde ederiz "
15 Aralık 2012 Cumartesi
ölmek üzere olan bir insandan yeni doğmuş bir insanı çıkarırsanız ne kalır ? korku ve şüphe içinde yaşayacağım inkar edebilme yeteneğimi sahte kahramanlar için kullanacak zamanın dolmasını bekleyeceğim varlığım huzur içindeyse gerçekleştiremediğim hayallerimi kurmuş olmakla yetinip kimseye veda etmek sorunda kalmadan gidebileceğim bu dünyayı istemiyorum burada olanları gördüm daha kötüsünü de istemiyorum bu dünyadaki geçici güzelliklere aldanıp daha iyisini kaybetmeyi hiç istemiyorum eğer sonsuz bir keder içinse ölümüm farketmez bir süre ağlamışım gülmüşüm korku ve şüphe içinde yaşayacağım hiç tükenmeyen bir tebessüm için bu berbat yerde beklemeye razıyım
9 Aralık 2012 Pazar
"hayat" bu rüzgardan hızlı esecek gri bulutları yakalayacaksın avuçlarının arasında ezecek yağmur çıkaracaksın
"hikaye" vereceğin bir yudum su bu kadar zahmete gerek yoktu doğrusu
"seçim" adam susuzluktan ölmeyi göze almış yıldırımlarla dolu gökyüzüne dalıp hayatını riske mi atsın "oyun"
gerizekalılar marsta su arıyor dünyadaki neyinize yetmiyor bulsanız sanki faydası olacak kıtlıktan kırılanlar ayağınızı öpse senaryonuzda insanlığa yine yer olmayacak "saat" sıfırbir otuzaltı git yat
nefes alıp verdin mi? sevip sevildin mi? vurdun mu vuruldun mu? bunların hepsi bir takım sinyallermiş radyoda çalan müziği beğenip beğenmediğin kimin umurunda önemli olan onun çeşitli sesler çıkarması suya düşen damlanın son dalgasıymış ölüm masken varmış yokmuş bir gün ölmüşsün kime ne cesedine gelen faturayı ödesen ne ödemesen ne çürüyüp kokacak beynini kullanmışsın kullanamamışsın sana ne Cennet'e veya Cehennem'e gitmek önemli değil önemli olan yaşamak
beni zindana atsan ne atmasan ne bu engellerin hepsi yıkılabilir
evrendeki dünya denilen hücrede duvardaki taş olsan ne gönlümdeki insan olsan ne
ben yeterince düzgün anlatamamışım ama sen doğru anlamışsın bana ne
5 Aralık 2012 Çarşamba
dörtyol boğumundan sızan sarhoşluk damlar bir ortaçağ limanına fener dipleri yine karanlık
seni yazdığımı hatırlıyorum hiç hesaplaşmadığımı da şimdi farkettim yaklaşıyorum sanırım hep güldüğümü söylerdin ara sıra büyüyen bir bitkiye bakıyorum ona da gülüyorum daha isim koymadım ama yaklaşıyorum onun meyvası var mı bilmiyorum daha çok küçük sayılır ona bakıp gülüyorum birşeyler olacak oturup düşünmeye başladığımda seni yazdığımı unutmadığıma göre bir hesap var içimde sayfalar dolusu belkide belki kuruyup gidecek bir bitki her zamanki gibi gülüyorum gücümü alıyor benden ne yapayım güzel işte ne yapayım bekliyorum
sadece kendilerinin refahı için yaşadıklarını öne sürdükleri kölelerin herşeylerini aldıklarını zanneden efendiler koşun toynakları zehirli yaratığınız doğruldu et bataklığı düzeninizden dünyanızın
lime lime etmesi için getirin hediyelerinizi kurban olarak vicdanlarınızı sunun efendiler rahat rahar sürebilmeniz için sefasını hile ile kazandıklarınızın
ey garipler sakın üzülmeyin acıklı hikayesi olan sizler değilsiniz sakın aldanıp yakınmayın sefil efendilerinizin yaptıklarına güneşin en derin yerinde kök salmış o ölümsüz ağaçların gölgelerinde toplayın zümrütler içindeki gönüllerinizi orada hiçbiri gelemez yanınıza
sonsuzluk bölününce ikiye ışıltılı serin sular bir yanda yangın yeri dehşet bir yanda
1 Aralık 2012 Cumartesi
geçip gidecek
iki satır yazı
birkaç kare
hepisi hikaye