10 Kasım 2015 Salı
sanki iki azrail duruyordu kapıda
siyah elmastan yapılmış gözleri
korkudan soluksuz kalmış bedenine
tüm parlaklığıyla bakıyordu
çok ölü görmüştü beyaz bezlere sarılı
siyah bezlere sarılı bu kaya gibi adamları
kim dikmişti sabahın köründe kapıya
türküler yeni başlamıştı radyoda çalmaya
sanki iki azrail dikilmişti kapıya
siyah elmastan yapılmış ayakkabıları ile
yaklaştılar ihtiyar bekçiye kararlılıkla
taşların anlamı vardı
mezarlık duvarından dökülen ölü taşların
yılların verdiği yorgunlukla
ölülere yaslanmaya çalışan başucu taşlarının
jilet gibi ütülenmiş elbiseleriyle üzerine gelen bu kayalıkların
ne bir anlamı vardı ne de sanki duracağı
sanki iki azrail dikilmişti karşısına
biri soluksuz kalmış bedenini tutarken
diğeri ruhunu çekip çıkaracaktı
buyrun dedi korkudan kısılmış sesiyle
sanki bedenini tutacak olan bir adım daha yaklaştı
elini cebine atarken
ihtiyar bekçi çay poşetini yere düşürmemek için
kalan son gücüyle tutmaya çalıştı
bir ölüm fermanı okuyordu
bir ismi olduğuna sevindi bir an
çünkü fermanda isim yazmıyordu
soluk almaya başlayan ihtiyar bekçinin aklına
ölüden önce mezarcılar geldi
kazma yürek vereceği işçiler neredeydi
sen kazacaksın bu mezarı dendi
isimsiz bir tarihin mezarını tek başına kazacaksın
ve karşılığını da fazlasıyla alacaksın
iyilerinden kazma ve kürek
genişlerinden yetecek kadar tahta
ve ölüyü mezara sarkıtacakları iple geri döndü
kapının yanındaki büyük siyah araba geldiği gibi sessizdi
parasızların yattığı bu mezarlıkta ne işi vardı bu adamların
mezarlık kapısından uzak
mezarlığın içindeki yola yakın
göze batmayan bir yer gösterdi
isimsiz bir tarih için idealdi
öğleye doğru badem ağacına yaslandı
ilk defa mezar kazmıştı
bir sigara yaktı
cevabı önce sessizlik olan soruyu sordu
gözleri siyah elmas olanlara
ölen kimdi
tamam sormadım dedi
bu gün hiç yaşanmadı
bu gün ne sizi
ne de kendimi gördüm burada
bu mezar da bir garibin olmalı
başka seçeneği kalmamıştı
telefonun kapağı kapandı
ikinci sigarasını söndürüp
ağrıyan omuzunu tutarak ayağa kalktı
toz bulutunun içinden çıkan azraillere baktı
sanki hepsi bir fabrikadan çıkmıştı
gözlerini görebildiği insanlar yaklaştı
biraz rahatladı imamı görünce fakat
onu da bu civarda ilk kez görmüştü
gözlerini görebildiği insanlar üzgündü
tabut yanlarındaki en gösterişsiz nesneydi
istisnasız herkes tabuta bakıyordu
biri mezara indi
iki iple sarkıtılan ölüyü sağına yatırdı
tahtalarla kapattı
ilk toprağı yaşlı kadın attı
sonra genç kadın aldı küreği
yaşlı kadının titreyen ellerinden
ve diğerleri
mezarı tamamen kapatıp
malzemeleri yerine götürdükten sonra
nihayet gelebilmişti kulübesine
yarım kalan çay demleme işine koyuldu
konvoy uzaklaştı
sanki iki hayalet duruyordu kapıda
biri az konuşan diğeri dilsiz
bu günü unutacağı
aklından çıkaracağı
ağızını sıkı tutacağı
şişkin bir zarf almıştı
az konuşan yine dağlar ardından seslendi
yolun ortasında durup ihtiyar bekçiye dönerek
burada neler olduğunu duyacak olursak etraftan
buraya kimlerin geldiğini
ki bizim kulağımız deliktir
seni tekrar ziyarete geliriz
bu sefer sana zahmet vermez
mezarını biz kazarız
hava mı sıcaktı
ürperdiği için miydi
sırtından ter aktı ihtiyar bekçinin
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder