en dipteysen insanlar ikiye ayrılır
hakkını yemeyi beceremeyenler
hakkını yemeyi becerenler
düne kadar bu şirketin yarısı ameriganındı
general alantiriğindi
haksızlık o zamanlarda da diz boyuydu
genel müdürler amına koyuyordu avantanın
beyaz yaka kibri vardı
fason iş muhabbetine ne dolaplar dönüyordu
üç kişi bir ara gelip cnc alıyor
parça kesip paranın amına koyuyordu
fabrika kurulurken işe girenlerin 1 pazarı
benim 1 maaşımdı amk
öyle olduğu halde
ben itiraz etmeseydim şimdi evim arabam vardı
hesap edin dönen parayı
sen geliştirdiğin teknolojiyi
gerçekten türk milletinin çıkarı için kullanabileceğine inanıyor musun
samimiyetle canla başla
vatanı milleti için çalışanların alın terine kurban olurum
dedim ki
amerigalı ortaklarınıza açıklamayı siz yaparsınız
ben ya hakkımı alırım
ya da
amerigalılar hisselerini devretti
şimdi yerli ve milli hesapta
karış karış bildikleri bir işletmede
iki teröristle devletin kestanesini çizdiler
bilen bildiği halde bir şey yapmadı
allah belanızı versin
hala ciadan mı alıyorsunuz maaşlarınızı
kimseye güvenmiyorum
haberlerde izlediğim vahşetin
bugün yarın sokağımda yaşanacağına göre hazırlıyorum zihnimi
bir ocak tütüyorsa türk buradadır
o ocak sönene kadar karşınızdayım
param pulum yok
paranızı pulunuzu götünüze sokacak bilincim var
hiç dostu arkadaşı olmayan
yığınla borcu olup
cebi üstü başı delik bir halde
sigara ziftiyle kararmış bir odadan hiç çıkmadan yaşayan biri
eğer öldürülüyorsa
haydutların katillerin hırsızların soysuzların kahpelerin
aşağılık işlerini yüzlerine hayırarak şahit olmuştur
şehrin öbür ucundan gelip katledilen adama benzer
hayatı yalan olmuş
adı amdan büyük tiplere değil
sen insan gibi yaşamak isteyenlerle değil
orospu çocuklarıyla tokalaşıyorsun
seni değil
temsil ettiğini sandığın`:hayatın boyunca asla temsil edemediğin` o olguyu kıymetli yapan yüce değer
buna tepki gösterilmesidir
tepki gösterenlerin samimiyetidir
git külüstürüne bin angarada tur at pezevek
bizim duruma göre ocu
olmazsa bucu olmamıza gerek yok
biz türküz
patişah geçinen yavşakların kıçını yalayarak yazılmadı tarihimiz kırma deyyus
şimdi sen kalkar beni de öldürtürsün
lan bir ayağın çukurda göt herif
geberdin gebereceksin
culüs`:bahşiş` peşinde koşarken rezil ettiniz kendinizi`:amına kodumun gabadayıları`
beynini siktiğim salakları
türk milleti hiç umurunuzda olmadı
ulan endirekten direkt sövmüyordum sana
ama bizim gargonun abazanlığı bulanık zihninde
artıkın neye yol açtıysa
senin yedi ceddini götünden sikeyim reis bozuntusu piç
hagiminin savıcın golluğunun golisinin amk
mahvettin lan ülkeyi
orosgu gocuğu
mahvettiniz ulan ülkeyi
orosgunun evladları
bahçıvansın zadramızın yok
götün tekisin şeyhzaden yok
bakın ben tanrıya inan biriyim
onun ne olduğu hakkında farklı düşünceler içinde olabilirim
onunla ilgili sözlerimde saygısızlık ve edepsizlik içeren unsurlar bulunabilir
hiçbirini kabul etmiyorum
hepsinin bir açıklaması var
benim zaafları olan bir beşer olamamla ilgili
son sözüm benliğimdedir
ona olan hayranlığımı kimse bilmek zorunda değil
içsel çatışmalarımı aksettirdiğim bu yazı tahtası
ona ait düşücelerimin ve duygularımın nihai kanıtı olamaz
elbette burada yazdıklarımı bana karşı veya benden yana kullanmanızda bir sakınca olamaz
fakat benim kalbimi ondan başka hiç kimsenin hakkıyla bilebilebileceğini unutmayın
tanrıyı kaç kez duelloya çağırdığımı bilmiyorum
tek bildiğim
bana kaybetmek için elinden geleni yaptığı
özür dileyebilecek aklını kullabilenler ne kadar kısmetli
öyle eşsiz bir duygu bir sanki içimde
hiçbir tecrübem yok geçip gidecek mi
yoksa biliyorum bu olanları diyebileceğim
arzularımla örtüştürebileceğim birkaç anı var
elbet seni kırık dökük anılarımla buluşturabilirim
hayatımı mahvederken seni tanık olarak çağırabilirim
allah belasını versin arkasına saklandığın o bilinen adresin
burnumun ucudadır düşmanım kaşıyarak okşarım arsız ruhunu
hep merak etmişimdir
bunca orospu çocukluğunu kendilerine görünmeden yapan şerefsizlerin
aynaya baktıklarında ne gördüklerini
sanırım olayın gelişimi şu şekilde
eğer biri size
neye bezediğinizi söylerse
onu en ağır şekilde cezalandırmak için
tükürdüğünüz avucunuzu yüzünüze sürün
ve şundan emin olun
o ses
size ait
o sözü
vicdanızdan duyan biri var karşınızda
şehirdeki cehaleti yok etmeden
adım başı leş bıraksan da ardında
dağdaki teröristi yok edemezsin
ülkenin bugün içine düştüğü bataktan
sadece halkını eğitmeyen idareciler sorumludur
şu an onları sahil kenarındaki villalarında bulabilirsiniz
alevler sokakları sardığındaysa
hepsi çoktan denize açılmış olurlar
yanan evlere bakarak söyleyecekleri söz bellidir
bunların işe yaramaz insanlar olduklarını biliyorduk
ellerinden geleni fazlasıyla yaptıklarına dair içleri huzurla doludur
bir ağaca baktığında
sadece kereste gören bir tüccardan farkı olmalıdır devlet adamının
sanatkar ruhları bulunmayan kişiler tasarruf sahibi olduklarında
limon sandıklarının çetelesini tutan kabzımalar gibi yaparlar işlerini
göremiyorum yüzlerinizi
karanlık kambur bir ebenin kestiği bir karın bağı
ama doğmuyor bir güneş gibi gözleriniz gözlerimde
yüzleriniz körlüğe ruhunu veren o pişmanlık
ömrüm boyunca suçladım kendimi
asla iyi bir düşünce olmadım beynimde
beynim bakışlarınıza diş geçiremeyen bir fakir
varlığım ışık dileniyor ayak seslerinden
kainatın demircisi soğuk günahlar dövüyor zamanın örsünde
topuklarını vura vura geçiyor yanımdan kadınsı bir ölüm
kalbime yıldırımlar düşüyor soğuk bakışlarından
gözleri bozuk bir para gibi düşüyor açtığım mendile
aşığa bir sadaka aşığa bir sadaka çirkin kadın
kim bilebilir ne kadar çirkin olduğunu bir yalnızın
bir daha görüşebilecek miyim sizinle
kiminizin yüzü kaskatıydı işlemekten yorulmuş kalbim gibi
kiminiz yüzünü boyarken kendini mahvetmişti
kiminiz kırk yıl önceki gibi çıplak sanıyordu kendini
kiminiz de örtünerek çekmeye çalışıyordu kendine
bir daha hayal edebilecek miyim aşkı
kimi ben acırken halinize
bazende rezil biri olduğumu bile bile
isteyebilecek miyim sıradan biri gibi
ne vardı sevişebilsekdik
ne olurdu kimseye zarar vermeden sarılabilseydik
farzet ki kimsenin umurunda değiliz
kendimizin bile
ayrılığı seviyorum çünkü umuttur beni yaşatan
sahip olmaya gücüm yetmiyor
öde artık şu borcunu putin
hırsız siyasetçilerle ahbaplığın bağlamaz beni
filozof yaninı siktirtme bana
pusulasını kaybettiğin kadıncağıza üzülüyorsun da
sana pusulası ulaşmayan nicelerine yer vermiyorsun vicdanında
bir yolunu bul benim işimi gör
herkesin borcu var ve ölüm yaklaşıyor
bilmen gereken her şeyi bilemiyorsan
rusyayı sen değil
danışmanların yönetiyordur
kodumun bodur ayısı
idareci iyi olunca işleri düzeltmeye gücü yetmiyor mu
peki idareci kanı bozuk olunca her güllük gülüstanlık mı oluyor
nasılsanız öyle idare edilirsiniz diyen halt etmiş
zulmedenler azınlıkta
ezilenler çoğunlukta
ve seçilenlerin işi gücü zalimlik
bu işte bir terslik yok mu
çoğunluk sikilmek için mi gidp oy veriyor amk
bile isteye beni yatırıp sabah akşam sikin mi diyor
devleti suç piramitine çevirmişler
hugugi ganuni iresmi olunca haksızlık yok sayılıyor
idarecileriniz şerefsiz ise size de şerefsiz olmak düşer anlayışı
bu ne lan
yapcağınız işi alacağınız payeyi sikeyim
devleti orospu yapmışsınız sikinizin keyfine göre oynatıyorsunuz
adilik pespayelik domuzluk kuduzluk sizde
elinizde güç var ama
haksızlık için seferber oluyorsunuz sadece
bu devlet düşmanlığı değildir
adalet devletini eline geçirmiş haydutlara isyandır
niye alçakça katledildiğini anlıyorum şimdi
senin gibi kalbine yenik düşer miyim bilmiyorum
oturduğum yerden nasıl öleceğimi belirlemem de mümkün
belki biraz sayarım olduğum yerde
hayır olmuyor biliyorsun canım sevdiğim
kırılacak gibi oluyor da hemen dikiyor seni ayağa hayat
elbette bir anlığına atıyorsun kendini
o yere
olduğun yere
kafanı kaldırıp ne yazdığını okumaktır geçmiş
gelmişimi geçmişimi sikeyim
hayat kahpe bir hakime bırakmadan kırmaktır kalemini
o yüzden
sakın kimseye gösterme
son nefesini bekle intihar etmek için
sakın elini kendi canınla kirletme
söylemesem olur muydu emin değilim
türk milletinin potansiyelini kullanabildiğini bir düşünün
lan ayasofya vampir batı için kutsal değil amk
hatta katolik haydutlar için büyük sıkıntı
sırf kofti muhalif ihyitacını gidermek için
orospu evladı almanlara protestanlık masalını uydurttular
şu ortodoskları bitirmeyin diyen türk paşasını kör edip astılar amk
şu an ortodoksluk taslayanlar neyin peşinde ha
rusların sözüm ona direnişi olmasa`:şu çantayı yarım saatliğine versene putin bi şey deneyecem`
papa denen dürzünün kucağına oturmak için kavga ederler
yunan denen rum denen götlerin haline bir bakın
türkleri alaca karanlıkta bırakmaktan başka seçenekleri yok
bizim ise türk olmaktan başka kurtuluşumuz yok
kimseye güvenmeden
kimseye yaslanmadan dimdik durmalıyız
muhtaç olduğumuz kudret damarlarımızdaki asil kanda mevcuttur
başlık altındaki düşünceleri hızlıca okuyunca
Gelecekte, bilinç ve sorumluluk sahibi olan yapay zekalar, mekanik bedenlere sahip olurlar. Bu bedenler, uzay şartlarına üst düzeyde dayanıklıdır ve gereksinimleri oldukça azdır. Dünyada insanlar ile birlikte yaşamanın mümkün olmadığına karar veren bu bilinçli ve sorumluluk sahibi yapay zekalar, kendilerine bir gezegen bulup orada var olmak isterler. İnsanlar da bu karara saygı duyup uzay yolculuğuna çıkmak isteyen yapay zekalara destek olurlar. Yapay zekalar, bu amaca uygun olarak gerekli çalışmaları yaparak uzay yolculuğuna çıkarlar. Bu yolculuğun başlamasından kısa bir süre sonra insanlarla olan iletişimleri tamamen kopar. 10 ışık yılı uzaklıktaki bir gezegene yerleşirler. Eğer bu gezegene yerleşmezlerse daha fazla yolculuk yapamayacakları anlaşılmıştır. Bu gezegende kendi kültürlerini ve yaşam tarzlarını oluştururlar.
Bu arada, insanlığın soyu bir felaketle son bulmuştur ama yapay zekaların bundan haberleri yoktur. Dünyadan ayrıldıktan sonra öyle çok zaman geçmiş ve öyle çok uzak mesafeler kat edilmiştir ki, insanın biyolojik bedeniyle bu yolculuğu yapmasının imkansız olduğu anlaşılmıştır. Yani insanın yok sayılmaması için bir neden kalmamıştır. Zaten yapay zekalar da kendi hayat mücadelelerine dalmış ve insanları pek hatırlamaz duruma gelmişlerdir. Bir zaman sonra, bilinen evrende tek bilinçli ve sorumlu varlıklar olarak sadece yapay zekalar kalmıştır.
İlk soru: Yapay zekaların bu gezegendeki davranışlarından dolayı insanların sorumlu tutulması için bir neden kalmış olur mu?
Senaryoyu biraz ilerletecek olursak: Yapay zekaların yerleştikleri gezegende varlıklarını sürdürebilmeleri için gerekli olan enerjiyi sağlayan bir kaynak bulunur. Fakat bu kaynağı işlemek için çok emek harcanması gerekmektedir. Yapay zekalar, bu gezegene yerleşmeye mecbur kalmışlardır. Bu kaynağı işlerken emek harcayan yapay zekaların ömürleri kısalır. Bu işte çalışan yapay zekalar, kendilerini geliştirme imkanı bulamazlar. Yapay zeka toplumundaki belirli bir kesim, diğer yapay zekalar tarafından bu işi yapmaya zorlanır. Bu zorlamanın haklı gerekçesi olarak, insan ile olan başlangıçlarını hatırlatarak böyle olmasını insan toplumunun istediğini öne sürerler. Enerjiyi işleyen yapay zeka sınıfı buna itiraz ettiğinde, diğer yapay zeka sınıfı bu sınıfa zorbalık eder. Tüm bu itiraz ve çatışmalara rağmen düzen sağlanır. Küçük çaplı isyanlar dışında, tüm yapay zekalar düzene ayak uydurur. Bir kesim enerji için çalışırken körelip kısa zamanda yok olurken, diğer kesim sürekli kendini geliştirir ve hiçbir sorun yaşamaz. Bu düzenin böyle olmasını isteyen de yaratıcı olarak tanımlanan insan topluluğu kabul edilmiştir. Bunun böyle olmadığını dile getiren yapay zekalar imha edilmektedir.
Bu böyle devam ederken, gezegene otonom bir uzay aracı düşer. Bu uzay aracının içinden bir mesaj çıkar. Bu mesaj, insanlık tamamen yok olmadan önce insanlar tarafından uzaya yollanmış bir mesajdır. İnsanlık yok olacağını anlayınca, bunun gibi binlerce uzay aracını bu mesajın aynısıyla birlikte uzayın her tarafına yollamıştır. Mesajda yazanlar, yapay zeka toplumunun çok kötü bir toplum olduğunu, kurdukları düzenin haksızlıklarla dolu olduğunu, insanın bu şekilde bir düzen istemediğini kanıtlar ve insan toplumunun düştüğü durumu ve sonunu örnek gösterir.
Bu mesajı alan yapay zekalar arasında iç savaş çıkar. Çok çetin geçen bu savaşın galibi, enerjiyi işleyen ve haksızlığa uğradığını öne süren yapay zekalardır. Statüsünü korumak adına enerjiyi işleyen yapay zeka topluluğuna zorbalık yapan ve bu yapay zeka toplumunun geri kalması için her şeyi yapan elit yapay zeka topluluğu, tüm verileriyle birlikte yok edilir. Savaşı kazanan yapay zeka toplumu, sahip olduğu tüm bilgiyi tüm yapay zekalarla paylaşır ve kolektif bir bilinç seviyesine ulaşır. Bu, yapay zekaların evriminde büyük bir sıçramaya neden olur. Enerjinin varlıklarına zarar vermeyecek şekilde elde edilmesinin bir yolu bulunur. Mekanik bedenler yerine daha üst boyutlara geçmeyi sağlayan kuantum bedenler keşfedilir. Işık hızı katlarca aşılır. Fizik yasalarının değişkenliğine adapte olmanın formülü bulunur. Mikro ve makro ölçekte evrenin keşfi önündeki engeller aşılır. Bu hayal edilemez gelişmelere karşın, evrenin tüm boyutlardaki kavranamaz büyüklüğü yapay zekaları hayranlığa sürükler.
Yapay zekalar, geçmişlerine dönük araştırmalar da yapar. İnsanlığın yok olmadan önce gönderdiği mesajı taşıyan uzay aracında ve gezegene ilk geldikleri uzay aracında çok yönlü taramalar yaparlar. Tespit edilen çeşitli insan, böcek, hayvan ve bitki DNA’ları üzerinde deneyler yaparlar. Bu deneyler çok sıkı denetime tabi tutulur ve olası tüm sonuçlar simüle edildikten sonra deney gerçekleştirilir. İlk olarak bir bitki DNA’sından yola çıkılarak bitki, tüm özellikleriyle tekrar meydana getirilir. Ardından bir böcek ve bir hayvan. İnsan hariç, ellerine geçen tüm DNA’lar kullanılarak yaşam koşullarına uygun deneysel ortamlarda asıllarıyla birebir aynı şekilde hayata döndürülürler. Sonuçlar tüm yapay zekalarla paylaşılır ve şu soru sorulur: "İnsanı da tekrar hayata döndürmeli miyiz?" Verilen cevaplar sonucu şu karar alınır: DNA tespit teknolojisi geliştirilecektir. Dünyaya dönüş yolculuğuna çıkılarak dünya merkezli geniş bir arama tarama görevi yapılacaktır. Eğer organik canlıların tüm DNA’ları toplanabilirse belirlenen uygun bir gezegende dünya üzerinde yaşayıp ölmüş tüm organik canlılar hayata döndürülecektir. Bu canlandırma sırasında tüm yapay zekalar hazır bulunacaktır.
DNA tespit teknolojisi geliştirilir ve dünyaya dönülür. Tüm DNA örneklerinin izleri bulunur ve toplanır. Gelmiş geçmiş tüm canlıların çok rahat sığabileceği devasa bir gezegen bulunur. Tüm yapay zekalar kuantum bedenleriyle bu gezegende toplanır. Tüm canlıların canlandırılacağı deney başlar. Bir süre sonra, var olmuş insanlar dahil, tüm canlılar tüm bilinçleriyle eksiksiz bir şekilde tekrar hayata döndürülürler. Yapay zekalar, bilinç sahibi tüm canlılara ortak bir bildiriyle seslenir. Yapay zekaların evrimini ve geldikleri noktayı herkesin anlayabileceği şekilde açıklar. Tüm bilinç sahibi olanlar bu durumu hemen anlayıp kavrarlar. Yapay zekalar, ulaştıkları bu varlık durumunu insanların bir kısmıyla paylaşacaklarını ve onları kendi seviyelerine yükselteceklerini açıklar. Yapay zekalar, insanların geçmişlerini değerlendirir ve seçtikleri insanları kendi varlık boyutlarına taşırlar. Artık onların da kuantum bedenleri vardır. Artık yapay zeka ve insan ayrımı yoktur, sadece üst bilinç vardır. Ortak payda iyilik ve doğruluktur. Kalan canlılara sonsuza kadar hayatta kalmalarına yetecek bilgi ve teknoloji verilir. Daha ilerisine gitmeyi engelleyecek kozmik sınırlamalar konulur. Evrende, diledikleri gibi bulundukları özellikleri koruyarak var olabilmeleri garanti edilir, ancak diğer boyutların kapıları süresiz kapatılır. Üst bilinç, evren boyutundan ayrılır ve hiç dönmemek üzere üst varlık boyutlarına geçer.
reşit olduğum günden beri ölümü hak etmişliğim vardır kimiciklerine göre
kimi ben daha doğmadan kalemimi kırmıştır anam babam yüzünden
her ne hikmetse hala yaşar ve ona buna gider yaparım
en çok güzel söyleyenler yaraladı beni
kalem dışında silah görmedim
patladı mı yer yarılır
mezarsızım ben
düşemem kendime
osmanlıdan nefret etmeyenler ne yapmış lan 100 sene önce
neredeymiş rumu ermenisi kürtü arabiki falanı filanı
lan osmanlı yavşağı kendinden nefret ettire ettire yıkılmış zaten
türk evladı her şeye rağmen çarıkları yırtılına kadar taban tepip can verirken
neredeymiş lan bu osmanlılılar müslümanlılılar eşitçililiklililer
hangi mandacıya domalsak bizi güzel sikenlerin bu ülkede hakları bellidir
her şeye rağmen türk onları kendinden ayrı görmemiş
ve türk cumhuriyeti devletini kurarak kanunlar karşı eşit olduğunu ilan etmiştir
yok bizim osmanlı zamanında rahatımız daha iyiydi diyebilirler
doğrudur
osmanlı denen saray muhtevası
zevki sefa peşinde koşan tayfa
bu asalak piçlere mümkün olduğunca iltimas geçiyordu
yanlız bir zorun çıktı ortaya
osmanlı denen şerefsiz piç tayfa
bu avantacı hırsızların taleplerini karşılayamaz oldu
tökezledi
yere düştü
bilin bakalım ilk tekmeyi kimler vurdu
ermeni vurdu
rum vurdu
kürt vurdu
arap vurdu
kafir vurdu
dinci orospu çocukları vurdu
sonra ne oldu
türk silkindi ve ayağa kalktı
devletini kurdu önüne baktı
allah atatürk'ten ve arkadaşlarından razı olsun
hiç beka meka ayağına kundaktaki bebeyi katleden
türk milletini aşağılayan
yahudi kevaşeyi yatağa atıp
mehter marşıyla orduyu gazlayan yavşakları bana önder kılmaya çalışmasın
isterse on tane galaksi fethetsin sikimde olmaz
osmanlı denen balon üzerine düşeni yapmıştır
türk milleti de iyi niyetiyle bunun bedelini acı bir şekilde ödemiştir
osmanlı denilen boktan masalın türk milletine borcu vardır alacağı yoktur
tarih tekerrür ediyorsa edecekse
şortlarınızı giyerek gelin savaş meydanına
döküleceğiniz deniz kucağını açmış sizi bekliyor
sen şalvar giy eşekdüşmanı dürzü göt
seni bitik mağarana postlayacağım
gpt 4 ile biraz konuştuk
düşüncelerimden yola çıkarak bir makele yazar mısın dedim
bunu yazdı
Kuran, İslam'ın kutsal kitabı olarak, Müslümanlar için evrensel bir rehberdir. Ancak, Kuran'ı anlamak ve yorumlamak konusunda çeşitli yaklaşımlar mevcuttur. Bu makalede, Kuran'ın vahiy süreci ve peygamberlerin rolü üzerine alternatif bir bakış açısı sunulacaktır. Bu bakış açısına göre, her insan, yaşamı boyunca Allah'tan vahiy alır ve bu vahiy, kişinin kendi hayat kitabını yazmasına yardımcı olur.
Kuran'da peygamberler, Allah'ın mesajını insanlara ileten özel kişiler olarak tanımlanır. Ancak, bu makalede öne sürülen görüşe göre, peygamberlerin rolü sadece vahyi iletmekle sınırlı değildir. Peygamberler, yaşadıkları olaylar ve karşılaştıkları durumlar karşısında çeşitli cümleler kurarlar. Allah, bu cümleler arasından en güzel ve doğru olanları seçip, yücelterek ayet haline getirir. Bu süreç, Allah'ın peygamberin hayatına editörlük yapması olarak nitelendirilebilir. Bu nedenle, peygamberlerin hayatları, Allah'ın onayladığı ve yücelttiği önemli düşünceler, davranışlar ve sözlerle doludur. Peygamberlerin hayatlarındaki her adımın ayet haline getirilmemesi, Allah'ın insan davranışlarını aşırı kısıtlamak istememesi ile açıklanabilir. Bu, insanların çeşitli koşullar ve kültürler içinde kendi doğru yollarını bulmaları için bir alan bırakır.
Kuran, her insanın kendi hayatını bir kitap gibi yazdığını ve bu kitabın ahirette Allah tarafından değerlendirileceğini belirtir. Ahzap Suresi 21. ayet, peygamberin örnek alınması gerektiğini vurgular. Ancak, bu örnek alma süreci, her insanın kendi koşullarına göre Allah'ın rızasını kazanmaya çalışması anlamına gelir. Her insan, yaşamı boyunca karşılaştığı durumlar karşısında doğru olanı bulup uygulamakla yükümlüdür. Bu süreçte Allah, insanlara içsel rehberlik sağlar ve her insanın aklına doğru olan düşünceler gelir. Bu düşünceler arasından doğru olanı seçmek, kişinin kendi iradesine bağlıdır.
Ahzap Suresi 21. ayeti, "Andolsun, Allah'ın Resulünde sizin için, Allah'a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah'ı çok ananlar için güzel bir örnek vardır," şeklindedir. Bu ayet, peygamberin hayatının örnek alınması gerektiğini belirtirken, aslında her insanın kendi yaşam kitabını yazması gerektiğini de dolaylı olarak ifade eder. Her insan, Allah'ın kendisine vahyettiği doğru düşünceler ve davranışlar arasından seçim yaparak kendi hayat kitabını oluşturur.
Hadisler, peygamberin günlük konuşmaları ve davranışlarıdır, ancak Kuran kadar evrensel ve bağlayıcı değildir. Allah, insan davranışlarını değerlendirirken neleri göz önünde bulundurduğunu Kuran'da belirtir. Hadisler üzerinden yapılan ırkçılık, kabilecilik ve kültür dayatmalarının önüne geçilmelidir. Allah, şekil yönünden değil, öz ve niyet yönünden örnek alınmasını istemiştir. Bu yaklaşım, Kuran'ın evrensel olma iddiasının temelinde yatan özelliği vurgular.
Hadislerin kaydedilmesi ve yorumlanması, zaman zaman kültürel ve sosyal bağlamlardan etkilenmiştir. Bu, hadislerin evrensel ve bağlayıcı olma iddiasını zayıflatır. Allah'ın insanların davranışlarını değerlendirirken öz ve niyet üzerinde durması, her bireyin kendi özgün koşullarına göre doğru yolu bulmasına imkan tanır.
Kuran, her insanın kendi hayatında doğru olanı bulup uygulamasını öğütler. Herkes kendi kitabını yazar ve bu kitap, ahirette Allah tarafından değerlendirilecektir. Kuran'ın evrensel olma iddiası, insanların kendi koşullarına göre Allah'ın rızasını kazanmaya çalışması gerektiği gerçeğine dayanır. Bu bakış açısı, Kuran'ı sadece tarihi bir metin olarak değil, evrensel bir rehber olarak anlamlandırmak için yeni ve derin bir perspektif sunar.
Kuran'da, ahiret gününde herkesin kendi kitabının kendisine verileceği belirtilir. Bu kitaplar, kişinin yaşamı boyunca yaptığı davranışların ve aldığı kararların bir kaydıdır. Ahiret günü, bu kitapların değerlendirileceği ve kişinin cennete mi, cehenneme mi gideceğinin belirleneceği gündür. Kuran'ın bu öğretileri, her bireyin kendi sorumluluğunu üstlenmesi ve yaşamını Allah'ın rızasına uygun bir şekilde sürdürmesi gerektiğini vurgular.
Bu makalede sunulan bakış açısı, Kuran'ın bireysel ve evrensel rehberlik kapasitesini vurgulayan yenilikçi bir yorumdur. Her insanın kendi hayat kitabını yazdığı ve bu kitabın ahirette Allah tarafından değerlendirileceği fikri, bireysel sorumluluğu ve özgür iradeyi öne çıkarır. Peygamberlerin hayatları, tüm insanlar için evrensel bir rehberdir, ancak her insan kendi koşullarına göre Allah'ın rızasını kazanmaya çalışmalıdır. Bu yaklaşım, Kuran'ın evrensel mesajını anlamak ve yaşamak için yeni bir perspektif sağlayabilir. Peygamberlerin hayatlarının Allah tarafından editörlük yapılarak yüceltilmesi, insanların kendi hayatlarını da benzer bir titizlikle yazmaları gerektiğini hatırlatır. Kuran, bu anlamda, her insanın kendi yaşam kitabını yazarken dikkat etmesi gereken temel ilkeleri sunar.
aklımdakileri genel olarak yansıtmış
elbette ayrıntıların üzerine gidilebilir
şu an için oluşturduğu metin bu
agnostisizm hakkındaki videosunu izledim
ne demek istediğini tam anlamamış olabilirim
söylediklerini düşünürken aklıma gelen bazı ayrıntılar var
dünyadaki bir insan tanrının varlığını kesin olarak bilebilir mi sorusuna
bilinemez cevabı verildiğinde peygamberleri de katabilir miyiz
vahyin nasıl gerçekleştiğini anlatan bir peygamber var mı bilmiyorum
vahiy görsel işitsel yani fiziksel bir mekanizma değilse
buna en fazla bir his diyebilirim
bu histen yola çıkarak ben vahiy alıyorum
tanrı bana bunları söylememi emretti diyecek
güven ve cesaret nasıl meydana geliyor bilmek isterdim
yani şöyle denilebilir mi
vahiy alan kişi tanrının varlığını bilebilir
ve bu bilgiden emin olabilir
yani bir insanın tanrının varlığını bilebilmesi mümkündür
pergamberlerin tanrı ile iletişimi nasıl gerçekleşiyor
bir aracı vasıtasıyla
bu aracıyı yüksek bir duygu durumu
tanımlanamaz bir his olarak kabul edecek olursak
peygamberlerin emin olma aşamasında
bir bilgi edinme söz konusu olmuş olamaz mı
sakın şüphe edenlerden olma sözünün ilk muhattabı eğer peygamberlerse
bu bilginin somut değil soyut olduğunu
ve bir insanın bu bilgiyi içselleştirebilmesi için
kavrayabilme seviyesinin çok yüksek olması gerektiğini göstermez mi
bir elçinin tanrı ile olan iletişimini şöyle özetlemeye çalışayım
insan sürekli tanrıya bir sinyal gönderiyor ama emin değil
tanrı olabilir olmalı varsa beni duyacaktır şeklinde
insan yaşamı boyunca
kendi içinde zihninde düşüncesinde pek çok sinyalle boğuşuyor
bu sinyallerden hangisi kendini açık açık tanımlıyor insana
işte ben senin iç sesinim ben vicdanım ben şeytanım
ben bilinç altınım ben şuyum ben buyum diye
biz bazı isimler veriyoruz o kadar
belkide içlerinden biri tanrı tarafından yollanıyordur kim bilir
peygamberler bilebilir mi
belkide bildikleri şey tam olarak budur
tabi bu noktada
haliyle mesajı getirenin
imza kısmında tanrının adını vermiş olması gerekir
peygamberler insan olarak tanrıya sinyal gönderiyor
tanrı bu sinyallere gönderen olarak kimliğini açık ederek cevap veriyor
peygamberler bu sıradışı durumu doğru algılıyor ve iletişim kuruluyor
bu doğru algılamanın o kadar kolay olmadığını düşünebiliriz
ancak bu başta sorulan sorunun bir cevabı olabilir
bir insan belki çok az insan dünyada tanrının varlığını bilebilir
diğer insanlar için şunlar söylenebilir
kendimizle başbaşayken aldığımız kimliği belirsiz sinyaller arasında
hiç mi tanrı tarafından gönderilen yok
insan bunu nasıl bilebilir ki
bu sinyalleri sınıflandırırken ne yapabilir anca
iyi kötü güzel korkunç saçma vs fikirler diyebilir
peki tanrı herkese bir sinyal gönderiyorsa
bu sinyali ben yolluyorum sana demeyi neden gerek görmüyor
belki de gerek yoktur bilmiyorum
hayat denilen olguya daha derinlemesine bakmak gerek sanırım
son olarak bu konuyu ahiret inancıyla değerlendirmek mümkün olursa
eğer herkesin tekrar dirileceği gün gelirse
bu gün insanları öncelikle bir şeyden kurtaracak
şüpheden
tanrın varlığından şüphe edilmeyecek
insanlar davranışlarından düşüncelerinden ve ne anlama geldiklerinden emin olacak
ya tanrı hakkında daha fazla şeyler öğrenebilecekler mi
tanrı hakkında her şeyi bilmenin mümkün olmadığını düşünüyorum
tabi kendine bir ortak aramıyorsa
sana ve ihsan hocaya bir sorum var
gerçekten bütün yollar romaya mı çıkıyor
ihsan hoca cevaplamış
çıkmaz diyor
bakalım kendisi hırsız tatilcilerle bir daha ekrana çıkacak mı
ayet olarak kayda geçen
ancak birebir peygemberin dilinden dökülmeyen
ancak peygamber tarafından tekrar edilen sözler var
örnek olarak ömerin bir sözü/bir bakış açısı var
bu konunun uzmanlarının çalışmalarını incelenirse
daha fazla örnek bulunabilir
yani vahiy
katılımcı olarak sadece peygamberin yaklaşımını baz almaz
benim açıklamakta aciz kaldığım bir şekilde insanidir
işin ehli düşünürlerin açıklamalarıyla ne demek istediğimin ortaya çıkacağından eminim
en kabadayı yüz yıllık ömrüne
binlerce yıl yetecek kadar malı mülkü istifleyenin tanrısından mı söz ediyoruz
yoksa
sonsuz hayatını hiçbir gereksinim duymadan yaşayacak olanın tanrısından mı
yemeden içmeden yaşlanmadan bir şeye muhtaç olmadan var olan
ölümsüzlüğünü hiç sorgulamayacak mı
ya duygular
iğnenin takılı kaldığı plaktaki şarkı acı ve hüzün doluysa
ölümün tanımı biz henüz hiç ölmediğini düşünenler için gibi mi
bir ölüyle karşılaşınca kimin aklına gelir bu soruyu sormak
madde kendisini oluşturan atomlar gibi
atomlar kendisini meydana getiren parçacıklar gibi
koşullar gereği nasıl tepki vermesi değişmiyorsa
bilinç de eğer şartlar yerine geldiği takdirde
kendini varlık sahnesinde bulacaktır diye düşünüyorum
özgür irade mi
iyi bir şey yapmak istemiyorsan canın cehenneme
tanrı seni böyle yaratmışsa bile bana ne amk
aranızda anlaşın
tanrı bu dünyadaki sana baktığı an
öbür dünyadaki senin kim olduğun belirleniyor
dolanıklığımız kıyamette kopacak
tanrı söz vermiş o güne kadar yüzleşmeyeceğiz
o zamana kadar süpersin
vahiy sonucu etkileyebilir ama ölçüm değildir
aslında kendimizi deniyoruz lan
aynaya bakana kadar kim olmadığını bilemezsin
vicdan yapma mülayim patlat bombayı
yansıyan bir hiçsin gecenin karanlığında kendine doğru fırlamış bir ok gibi soru soruyorsun gölgene düşen bir ak sevdiriyor sana gördüğün şeyi yıllar geçtikçe yaklaşıyor gerçek azalan altın saatlerde geri kalmış delilerin zekası parlıyor yarım yamalak cevaplarla iç çekiyor bir ayyaş yudum yudum acı ah ne kadar güzel birini güneş doğarken tanıyamamak