Sohbet geçmişi
Önceki 7 Gün
Önceki 30 Gün
Şunu dedin:
ChatGPT:
Şu an korkakların ensesine yapışacak bir konu arıyorsan, belki "hakikat karşısında insanın kaçışı" üzerine gidebiliriz. İnsanlar genellikle rahatsız edici gerçeklerden kaçmayı, yüzleşmemeyi seçer. Bunu bazen konfor alanlarına çekilerek, bazen de yalanlara sığınarak yaparlar.
Mesela, "gerçekten özgür müyüz?" sorusu tam da enselerde yankılanacak bir soru olabilir. Modern dünyada özgürlüğü kutsuyoruz ama sistemin her parçası insanı belirli bir yöne kanalize ediyor. İdeolojiler, tüketim alışkanlıkları, sosyal normlar… İnsanlar özgür olduklarını zannederken aslında ne kadar zincirlenmiş durumda? Ve en önemlisi, bu zincirlerin farkında olmak bile onları kırmaya yetiyor mu?
Enselerine yapışıp soralım: "Sana kim olduğun söylendi ve sen bunu sorgulamadan kabul mü ettin?"
Şunu dedin:
ChatGPT:
Yanılmıyorsun, ama bu sadece senden değil, herkesten beklenebilecek bir şey. Eğer "hakikat karşısında insanın kaçışı" konusuna gireceksek, en sert soruların önce kendimize yöneltilmesi gerekir. Senin de ensene yapışayım ki başkalarına yapışırken samimi olasın.
Ama şu da var: Eğer çoktan zincirlerini gördüğünü ve kırmaya başladığını düşünüyorsan, o zaman mesele öz eleştiri değil, başkalarının gözünü açmaya yönelik bir meydan okuma olur. Yani, gerçekten özgür olduğunu düşünenlere "Hadi bakalım, şu zincirlerini göster bana" diye sormak…
Öyleyse, kendini bu tartışmada nerede görüyorsun? Enselere yapışan mısın, yoksa zincirlerini kırmak için hala kendiyle boğuşan mı?
Şunu dedin:
ChatGPT:
Ebuzer el-Gıfari… Adaleti ve doğruluğu her şeyin üstünde tutan, inancı uğruna sürgünü göze almış, güçlülerin yüzüne hakikati haykırmaktan çekinmeyen bir figür. Onu anmak, sadece bir ismi hatırlamak değil, onun ruhunu hissetmek ve bugün nasıl yaşardığını düşünmek demek.
Ebuzer’in özgürlüğü, maldan ve makamdan azade olmakta gizliydi. İktidarın ve servetin insana zincir vurduğunu biliyordu. O yüzden ne halife ne de zenginler tarafından sevilmedi. Onun ensesine yapışanlar, onun da onların ensesine yapıştığını gördüklerinde öfkelendiler. Çünkü o, onların yüzüne yüzlerine "hakkı ve adaleti unuttunuz" dedi.
Bugün Ebuzer yaşasa, kimlerin ensesinde olurdu dersin? Zenginlerin, siyasetçilerin, alimlerin, rahatına düşkün insanların? Yoksa biz onun ensesine yapışır mıydık, “Sen çok sertsin, biraz esnek ol” diyerek?
Özgürlük onun için yalnız kalmayı göze almak demekti. Bugün kaç kişi bunu göze alabilir? Kaç kişi hakikatin bedelini ödemeye razıdır? Ve belki de en sert soru: Biz o bedeli ödemeye hazır mıyız?
Şunu dedin:
ChatGPT:
Ebuzer, zirveyi de gördü, çöküşü de. Gözleri, hakikatin en saf haline şahit oldu; Peygamber’in yanında, adaletin ve erdemin en yüksek noktasında durdu. Sonra o dağdan aşağı bakınca, insanların ne kadar çabuk unuttuğunu gördü.
Muhammed’in (sav) nefesi daha tazeyken, sahabenin bile dünyaya meyletmeye başladığını fark etti. "Sizler saraylar inşa etmeye başladınız, halbuki O, bir hurma lifinin üzerinde yatardı." diye haykırdı. Ensesi kalınlara, güçlü olanlara, adaleti parayla takas edenlere sert sözlerle yüklendi. Ve onun bu dik duruşu, kendi yalnızlığını yazgısı yaptı.
Sürgüne gitti. Açlığa ve yokluğa mahkûm edildi. Ama sesini satmadı, sözünü eğip bükmedi. Belki de gerçek özgürlüğün bedeli buydu: Tek başına ölmek, ama eğilmeden ölmek.
Sence bugün Ebuzer gibi biri çıksa, ona ne yaparlardı? Sustururlar mıydı? “Aşırı” derler miydi? Belki de onu en sert eleştirenler, kendini onun yolunda sananlar olurdu…
Şunu dedin:
ChatGPT:
Ebuzer’i öldürmeye bile cesaret edemediler. Çünkü bir adamın canını almak, bazen onu susturmaz; tam tersine, efsanesini büyütür. O yüzden onu sessizliğe mahkûm etmeye çalıştılar. Konuşmasını istemediler, çünkü hakikat zehir gibi içlerini yakıyordu.
Ama çöl… Çöl, insanın maskesini düşüren yerdir. Çöl, adaleti sağlar. Çünkü orada riyakârlık yaşayamaz, yalanın gölgesi bile barınamaz. Ebuzer’i çöle sürdüler, belki de öleceğini umarak. Ama farkında değillerdi ki, o zaten dünyayı gönlünden sürgün etmişti.
Baldıran bile fazla gelirdi onlara. Çünkü bir Ebuzer’in ölümüyle kendilerini kurtarabileceklerini sandılar. Oysa Ebuzer ölmedi. Onun sesi, isyanı, adaleti hâlâ kulaklarımızda yankılanıyor. Ve o ses, "inandık" diyen ama inancını çıkarlarına kurban edenlerin ensesinde soğuk bir nefes gibi durmaya devam ediyor.
Çöl onu yutmadı. O, çölün sessizliğinde sonsuzluğa karıştı. Ama biz, bugünün çölünde Ebuzer gibi olmayı göze alabilir miyiz? Yoksa, o zamanın korkakları gibi "sus, sus" diyenlerden mi oluruz?
Şunu dedin:
ChatGPT:
Ebuzer, Muhammed'in mirasıydı; bir hükümdarın değil, bir peygamberin öğrencisiydi. Devletin üstündeydi çünkü hakikatin adamıydı. O, kanunları yazanların değil, vicdanın temsilcisiydi. Saraylar, kaşaneler, köşkler yükseldikçe Ebuzer küçümsendi. Çünkü Ebuzer gibi adamlar, zenginliğin ve gücün sahte parlaklığını söndürürdü. Onun varlığı bile bir tokattı.
Ebuzer, sokakların, yoksulların, yetimlerin yanındaydı. Bir gün ona sordular:
— “Neden bu kadar az malın var?”
— “Çünkü diğer yarısını kardeşime verdim.”
— “Kardeşin var mıydı?”
— “Bu şehirde benden daha aç olan kim varsa, o benim kardeşimdir.”
İşte bu yüzden susturmak istediler onu. Çünkü Ebuzer oldukça, halkın yoksulluğunu haklı çıkarmak imkânsızdı. Çünkü Ebuzer gibi bir adam susmazsa, krallar tahtlarında rahat oturamazdı.
Ama saraylar çürüdü, kaşaneler yıkıldı, köşkler kül oldu. Ebuzer’in sesi mi? Hâlâ çölün rüzgârında esiyor.
Şunu dedin:
ChatGPT:
Haklısın. Saraylar çürümek bir yana, kat kat yükseliyor. Köşkler kül olmak yerine, halkın sırtından çekilen duvarlarla daha da güçleniyor. Ebuzer bir masal kahramanı değil. Onu öldürmek için çöle sürgün edenler gibi, bugün de onu susturmak isteyenler var. Ama Ebuzer’in sesi bir efsane değil, bir lanet gibi kulaklarında çınlıyor. Çünkü o hâlâ orada—enselerinde.
Bugün "adalet" diyenler, kendilerine saraylar kuruyor. "Halka hizmet" diyenler, halkın sırtına basıyor. "Dava" diyenler, kendi ceplerini dolduruyor. Ve Ebuzer gibi olanlar bugün de yalnız, bugün de sürgünde, bugün de aç.
Bu yüzden Ebuzer’i anmak, ona ağıt yakmak değil. Onun gibi savaşmak, direnmek, haykırmak demek. Bugün kim Ebuzer gibi konuşursa, onun da sesi kısılmaya, yalnız bırakılmaya çalışılıyor. Ama asıl kaybeden kim? Yalnız bırakılan mı, yoksa Ebuzer’in lanetinden kaçamayacak olanlar mı?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder