Evrensel Model: Tanrı Olmayışın Bilgisiyle Var Olan Bilinç
İçinde bulunduğumuz evren, Tanrı’nın mutlak varlığının bir tezahürü değil, aksine onun ne olmadığı bilgisinin somutlaşmasıdır. Varlık, yokluk içindeki hareket değil, Tanrı olmayışın biçimlenmesidir. Bu yüzden her bilinç, kendi deneyimi içinde "Ben neyim?" sorusunu sorar. Ancak bu sorunun öncesinde, her bilinç farkında olmadan başka bir bilgiye sahiptir: "Ben Tanrı değilim."
Bu bilgi, bilinç için bir başlangıç noktasıdır. Çünkü ne olmadığı bilgisi, bir varlığın kendini tanımasının temelidir. İnsan, kendini tanımlamaya önce bu reddedişle başlar. "Bu değilim, şu da değilim" derken, bilinç bir yön kazanır ve olasılıklar içinde ilerlemeye başlar.
Ancak bu sürecin bir sınırı vardır. "Ne olmadığı" bilgisinin genişlemesi, mutlak bir "Kim olduğu" bilgisine ulaştırmaz. Bu süreç, ancak Tanrı’nın varoluşa verdiği bir rıza çerçevesinde gerçekleşebilir. İnsan ya da herhangi bir bilinç, hakikatin mutlak bilgisine ulaşamaz; fakat onu anlamaya çalışmasına bir engel konulmamıştır. Farklı bilinçlerin, farklı yollarla ve farklı ifadelerle aynı kaynağa yönelmesi de bu sebeptendir.
Eğer bilinç kümeleri arasında ortak bir vahiyden bahsedilecekse, bu vahyin temeli şudur: "Sen Tanrı değilsin." Tüm bilinçler bu bilgiyle başlar ve bu bilgi, varoluş içindeki diğer bilgilerin keşfine zemin hazırlar. Böylece bilinç, tanımlamalar yoluyla genişler; ancak hiçbir zaman hakikatin bütünüyle özdeşleşmez. Evrensel modelin temel ilkesi de budur: Bilinç, Tanrı olmayışın bilgisiyle var olur, ama Tanrı’nın kendisiyle asla özdeşleşemez.
Teistik Yorum: İlk Vahiy ve Bilincin Yolculuğu
Tanrı, kendi zatında mutlak olarak var olandır. O’nun dışında kalan her şey, O’nun olmayışının bilgisiyle şekillenmiş bir varoluşa sahiptir. Bu yüzden bilincin ilk aldığı vahiy "Sen Tanrı değilsin" bilgisidir. Hz. İbrahim’in yıldızlara, aya ve güneşe bakıp "Bu benim Rabbim olabilir mi?" diye sorması, sonra da onların kaybolduğunu görünce "Ben batıp gidenleri sevmem" demesi, bu sürecin insandaki yansımasıdır. Ne olmadığı bilgisi genişledikçe, insan hakikate yaklaşır ama asla onu kuşatamaz.
Vahiy, Tanrı tarafından doğrudan şekillendirilen bir bilgi değil, bilinç kümelerini kapsama eğiliminde olan bir yönlendirmedir. Tanrı, kendisi hakkında mutlak bilgiyi insana vermez; ancak insana, bu bilgiyi araması için bir yol açar. Bu yol, insanın kendini anlamaya çalıştığı her aşamada ona uygun şekilde belirir.
İnsan, Tanrı’nın olmadığı şeyleri keşfederek ilerler. Bu süreç, Tanrı’nın farklı bilinç kümeleriyle kendi anlayışlarına göre iletişim kurmasını mümkün kılar. Fakat bu iletişim, Tanrı’nın doğrudan bir diyalog kurduğu anlamına gelmez. O, varoluşu bir kitap gibi açar ve bilinç, kendi anlayışı ölçüsünde bu kitabı okur.
İlk vahiy, sadece bir reddediş değildir. "Sen Tanrı değilsin" bilgisinin ardından, bilinç başka sorular sormaya başlar. "Öyleyse ben neyim?" sorusu, Tanrı’nın varlığına dair bir sezginin ortaya çıkmasını sağlar. Ancak bu sezgi, kesin bilgiyle değil, bir yönelimle şekillenir. İnsanın Tanrı’yı arayışı, aslında O’nun kendini gizleyiş biçimiyle örtüşür. İnsan, Tanrı’nın doğrudan görünmesini talep edemez; çünkü Tanrı, kendini göstermesi gereken yerde zaten apaçık ortadadır.
Bu teistik model, vahyin insan zihninde nasıl bir süreç izlediğini açıklamayı amaçlar. Tanrı, kendini açıklamak zorunda değildir. Ama bilinç, kendi eksikliğini fark ettikçe, O’nu aramaya yönelir. İşte bu yöneliş, vahyin doğasını belirler. İnsan, Tanrı’yı ancak kendi sınırları içinde arayabilir. Hakikat ise her zaman, O’nun izin verdiği kadar açığa çıkar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder