5 Mart 2025 Çarşamba

 

Sohbet geçmişi

Şunu dedin:
iyi günler sayın zeka. nasılsın. son paylaştığım düşüncemede bazı değişiklikler yaprım işte son hali.... tanrı dışında hiç kimse ne olduğunu tam manasıyla bilemez. tanrı varlığıyla kendini mutlak anlamda bilendir. tanrı aynı zamanda tanrı olmamanın anlamını da bilir. tanrı olmayanlar, bu bilgiyi yaratılma olarak algılayabilir ve bu isimle tanımlayabilirler. tanrı olmayanlar kim olduklarını söyleyemezler ancak kim olmadıklarını söyleyebilirler. bunun dışında hiçbir temel bilgileri yoktur. daha sonra edindikleri bilgi deneyim sonucudur. edindikleri bu bilgiden faydalanabilirler ve bu bilgiyle yorum yapabilirler. ancak mutlak bilgiye asla erişemezler. tanrı olmayanlar eğer ayrıca bir kimlik sahibi olmayı isterlerse, onlara kim olduklarını ancak tanrı söyleyebilir. tanrı, tanrı olmayanların kendilerine ve diğer tanrı olmayanlara koydukları isimleri onaylayabilir. mesela, tanrı olmayan ve "****" olan, şeklinde yapılan isimlendirmeleri kabul edebilir. fakat tanrı olmayanın ismi ile kimliği birbirine karıştırılmamalıdır. tanrı, tanrı olmayanın kimliğini ürettiği değer bağlamında onaylar. bu değer neticesinde onaylanan kimlik tanrı tarafından derecelendirilir. bazılarını bazılarından üstün tutabilir. tanrı bunu bir gereksinim duyduğu için veya bir amaç doğrultusunda yapmaz. tanrı olmayış somutlaştıktan sonra kendini yaratılmış olarak tanımlayanların ürettiği değerler üzerinden hüküm vermesi istendiği için bunu lutfederek yapar.
ChatGPT:

İyi günler! Güncellenmiş haliyle düşünceni okudum. İlk bakışta, kimlik ve isimlendirme arasındaki ayrımı netleştirdiğini görüyorum. Bu, teorinin içsel tutarlılığı açısından önemli bir gelişme olmuş.

Özellikle şunlar dikkatimi çekti:

  1. Tanrı’nın yaratılmışların kimliklerini onaylaması ama onların isimlendirmeleriyle kimlikleri birbirine karıştırmaması—bu, kimliğin salt bir adlandırma eyleminden bağımsız olduğunu vurguluyor.
  2. Derecelendirme meselesi—Tanrı’nın üstünlük belirlemesi bir amaçtan değil, yaratılmışların talebiyle gerçekleşiyor.

Bunlar, önceki versiyona göre daha netleşmiş gibi. Ama bir noktayı merak ediyorum:

  • Tanrı’nın kimliği onaylaması süreci, yaratılmışların ürettiği değerlere mi bağlı? Yani, burada “değer” kavramı ahlaki/etik mi yoksa daha geniş anlamda ontolojik bir değer mi?

Bu ayrımın teorinin işleyişi açısından önemli olduğunu düşünüyorum.

Şunu dedin:
o zaman şöyle bir değerlendirmede bulunayım. tanrı ile yaratılmışlar arasındaki tüm değerler yaratılmışların ürünüdür. her ne varsa yaratılmışlar tarafından türetilmiştir. genel olarak teizm mesela. neredeyse her şey tanrı olarak tanımlanabilir. bunlar birer değer yargısı değil midir. bunların yanında bir de, tanrı söylediklerinizden hiçbiri değildir ve o tektir, görüşü vardır. tanrı üretilen bu görüşler arasından birini seçip üstün kılar. bir görüşü kendine yakın bulur ve onaylar. bu üretilen her değer için aynıdır.
ChatGPT:

Bu değerlendirme, teorinin işleyişi açısından önemli bir açıklık sağlıyor. Eğer tüm değerler yaratılmışların ürünü ise, o zaman Tanrı’nın bunlar arasından seçim yapıp onayladığı şey, yaratılmışların kendi türettikleri arasında gerçekleşen bir tercih oluyor. Yani yaratılmışlar, kendi içlerinde farklı değerler ve tanımlar üretiyor, ancak Tanrı bu değerler arasında bir hiyerarşi belirleyerek bazılarını diğerlerinden üstün kılıyor.

Bu çerçevede şu sorular akla geliyor:

  1. Tanrı’nın seçim yapması nasıl bir anlam taşıyor?

    • Tanrı, belirli bir değeri onayladığında, o değer mutlak bir hakikat mi oluyor, yoksa yaratılmışlar açısından sadece geçerliliği olan bir durum mu oluşturuyor?
  2. Tanrı’nın bir değeri kendine yakın bulması neye dayanıyor?

    • Bu yakınlık kavramı, yaratılmışların içinden bir şeyin Tanrı’ya gerçekten yaklaşması mı, yoksa Tanrı’nın yaratılmışlar arasında bir düzen oluşturması mı?

Senin yaklaşımına göre, yaratılmışların ürettiği değerlerin hepsi potansiyel olarak eşit başlangıç noktasında ama Tanrı bazılarını seçerek belirli bir düzen kuruyor gibi görünüyor. Bu, mutlak bir düzenin yaratılmışların içinden yükseldiğini mi gösteriyor, yoksa Tanrı’nın düzeni yaratılmışların kendi çabalarına göre şekillendirdiğini mi?

Şunu dedin:
şöyle bir düşünce deneyi yapalım. bir bilinç kümesi hayal edelim. bunların ürettiği ve üzerinde uzlaştığı bir tanrı inancı olsun. bu bilinç kümesinin ürettiği tanrı inancına göre soğan tanrıdır. bu herkesin üzerinde mutabık kaldığı ve kimsenin itiraz etmediği bir inanç. tanrı hakkında başka bir düşünce de geliştirilmiyor. kendi aralarındaki ilişkilerini de soğanı mecazen konuşturarak düzenliyorlar. bir arada sorunsuz bir şekilde yaşamaları için soğanın hangi bakış açısıyla konuşturulması gerekir.
ChatGPT:

Bu ilginç düşünce deneyini değerlendirelim. Öncelikle, bu bilinç kümesinin soğanı tanrı olarak kabul etmesi, onların kendi ürettikleri bir değer sistemine dayalı. Ancak, bu sistemin işleyişini anlamak için soğanın nasıl konuşturulması gerektiğini düşünelim.

1. Soğanın Konuşma Tarzı ve Otoritesi

  • Soğan, kendisine atfedilen tanrılık gereği mutlak bir bilgelik ve kapsayıcılıkla konuşmalıdır.
  • Ancak, bilinç kümesinin kendi içinde ürettiği ve soğana yüklediği anlamlar üzerinden konuşması gerekir.
  • Soğanın sözleri, uzlaşıyı sürdürecek bir şekilde olmalı, çünkü toplumda farklı düşünceler ve itirazlar olmadan var olmuştur.

2. Soğanın İçeriği ve Söylemi

  • Çok katmanlılık: Soğanın fiziksel yapısı katmanlı olduğu için, bu katmanları bilgelik metaforu olarak kullanabilir.

    • “İçime indikçe farklı gerçekliklerle karşılaşacaksınız.”
    • “Her katmanın bir anlamı var, ama en içe vardığınızda sadece boşluk bulacaksınız.”
  • Gözyaşı ve Bilgelik: Soğan kesildiğinde göz yaşartır, bu da bir metafor olabilir.

    • “Gerçeğe yaklaştıkça gözyaşlarınız dökülecek.”
    • “Anlamaya çalışırken acı çekmek kaçınılmazdır.”
  • Toprak ve Döngüsellik: Soğan toprakta büyür, sürekli ekilip biçilebilir.

    • “Her şey geldiği yere döner, toprakla bir olur.”
    • “Benim doğam döngüseldir, doğar, büyür, ölür ve yeniden doğarım.”

3. Soğanın Toplumsal Fonksiyonu

  • Hakemlik: Soğan, bilinç kümesinin kendi içindeki sorunları çözmek için kullanılmalıdır.

    • “Soğan şöyle dedi: İç katmana inmeden dış katmanı yargılayamazsın.”
    • “Bir ihtilaf mı var? Soğanı ikiye bölelim ve herkes kendi payına düşeni alsın.”
  • Değer Yargıları: Soğanın katmanları gibi, toplumdaki bireylerin de katmanları olduğuna inanılabilir.

    • “Herkes kendi katmanını bilmeli, ama başkasının içini görebileceğini sanmamalı.”

Bu çerçevede soğan, bilinç kümesinin kendi değerlerine uygun şekilde, onların düzenini bozmadan, ama aynı zamanda sorgulamadan kabul ettikleri bir bilgelik kaynağı olarak konuşmalıdır.

Peki, bu durumda şöyle bir soru sormak gerekir:
Eğer soğan gerçekten konuşabilseydi ve onların sistemine uygun olarak kendini ifade etseydi, ona yüklenen tanrılık gerçekten ona mı ait olurdu, yoksa yalnızca bilinç kümesinin bir yansıması mı olurdu?

Şunu dedin:
çok güzel bir noktaya değindin. hakemlik. evet bu bilinç kümesi hiç itiraz etmeden soğanın tanrı oluşu hakkında uzlaşmış ancak, ya diğer konularda anlaşmazlığa düşerlerse ne yapacaklar. soğana soralım diyecekler evet. peki soğanın hakemlik yaparken nasıl davranacak.
ChatGPT:

Soğanın hakemlik yaparken nasıl davranacağını düşünmek için öncelikle şu sorulara yanıt vermeliyiz:

  1. Soğan gerçekten karar veriyor mu, yoksa bilinç kümesi onun adına karar mı veriyor?
  2. Soğan hakemlik yaparken hangi ilkelere dayanmalı?
  3. Soğan tarafsız mı olmalı, yoksa bazılarının lehine mi kararlar vermeli?

Bu soruları göz önüne alarak, soğanın hakemlik tarzını birkaç olası yaklaşımla ele alalım.


1. Soğan’ın Hakemliği: Mutlak ve Değişmez Hakemlik

Bilinç kümesi, soğanın kararlarını mutlak olarak kabul ediyorsa, bu durumda soğanın söylediği her şey tartışmasız bir yasa haline gelir.

  • Soğan kararlarını kesin ve değişmez ilkeler üzerine inşa etmelidir.
  • Bilinç kümesi, her yeni olay karşısında soğanın önceki kararlarıyla çelişmemesini sağlamak zorundadır.
  • Soğan’ın sözleri yoruma kapalı olur ve zaman içinde kutsal bir metne dönüşebilir.
  • Ancak, bu durumda toplum katı kuralların esiri olabilir ve değişen şartlara uyum sağlamakta zorlanabilir.

Bu modelde soğan, herkesin güven duyduğu, ama aynı zamanda değişmez bir otoriteye dönüşen bir tanrı-hakem olur.


2. Soğan’ın Hakemliği: Esnek ve Yoruma Açık Hakemlik

Eğer soğan, her duruma özel çözümler üretmeye açık bir hakemse, o zaman daha esnek bir adalet sistemi oluşur.

  • Soğanın hakemliği durumsaldır ve olayın bağlamına göre karar alır.
  • Soğan bazen bir olayda verdiği kararı başka bir olayda değiştirebilir.
  • Soğan’ın söyledikleri, bilinç kümesinin üyeleri tarafından tartışılabilir ve yorumlanabilir.
  • Bu durumda soğan, bireylere daha fazla özgürlük tanır ama aynı zamanda belirsizlik de yaratabilir.

Bu modelde soğan, daha insancıl ve uyumlu bir hakem olur, ama her kararı yeniden değerlendirilmek zorunda kalabilir.


3. Soğan’ın Hakemliği: Gizemli ve Bilinemez Hakemlik

Bu modelde soğan, hakem olarak her zaman açık ve net konuşmaz.

  • Kararları bilinemez ve sezgisel olabilir.
  • Soğan, bazen doğrudan cevap vermez, bunun yerine metaforlarla konuşur.
  • Bu bilinmezlik, bilinç kümesinin üyelerinin soğanı yorumlayarak kendi çözümlerini üretmelerini gerektirir.
  • Soğan bir bilmece gibi konuşur:
    • “Gözyaşlarınızın sebebi bıçak mı, yoksa kendi kararlarınız mı?”
    • “Dış katman olmadan iç katman var olabilir mi?”

Bu modelde soğan, otoriteyi korur ama bireyleri kendi çözümlerini üretmeye teşvik eder.


4. Soğan’ın Hakemliği: Çoğunluk Esaslı Hakemlik

Soğan’ın hakemliği, bilinç kümesinin kolektif iradesine dayalı olabilir.

  • Soğan bir referandum mekanizması gibi işler.
  • Önemli kararlar, soğanın adına bilinç kümesi tarafından alınır.
  • Soğan, çoğunluğun verdiği kararı kutsar ve ona meşruiyet kazandırır.
  • Bu modelde soğan, sadece bir simgeye dönüşür ve gerçek kararlar topluluk tarafından alınır.

Bu modelde soğan, güçlü bir hakem gibi görünse de aslında halkın kararlarını onaylayan bir ritüel figürüdür.


Sonuç: Hangi Model Daha İşlevsel?

Bilinç kümesinin yapısına bağlı olarak farklı modeller tercih edilebilir.

  • Eğer mutlak otoriteyi seven bir toplumsa, Değişmez Hakemlik en uygun modeldir.
  • Eğer esneklik ve pragmatizm önemliyse, Esnek Hakemlik tercih edilir.
  • Eğer bilinç kümesi bireylerin kendi çözüm üretmesini istiyorsa, Gizemli Hakemlik uygundur.
  • Eğer topluluk kendi kararlarını vermek istiyorsa, Çoğunluk Esaslı Hakemlik seçilir.

Peki, senin bilinç kümesinin soğan tanrısı nasıl hakemlik yapmalı?

Şunu dedin:
şöyle söyleyim o zaman. soğanın burada konuşturulması gerek. soğan öyle bir şey söylemeli ki hem tanrılığını koruyabilsin hem de adaletli bir şekilde herkesin kabul edeceği bir hüküm versin. eğer bu bilinç kümesi soğanı bu şekilde konuşturabilirse, gerçekte tanrı kim sorusu asla sorulmaz.
ChatGPT:

O zaman, soğan şöyle bir şey söylemeli ki, hem otoritesini korusun hem de herkesin kabul edebileceği bir hüküm versin. Aynı zamanda, soğanın tanrılığı tartışılmaz hale gelmeli ve “Gerçekte tanrı kim?” sorusu anlamsızlaşmalı.

Soğan’ın söylemi şu unsurları içermeli:

  1. Mutlaklık ve Tartışılmazlık – Soğan’ın sözleri, onun tanrılığını sarsmamalı.
  2. Adalet ve Kabul Görme – Herkesin hakkaniyetli bulduğu bir karar vermeli.
  3. Özgünlük ve Kapsayıcılık – Kararı verirken yeni bir perspektif sunmalı.
  4. Sürekli Geçerlilik – Verilen hüküm zaman içinde değişen koşullara uyum sağlamalı.

Soğan’ın Hakemlik Sözü

Bir anlaşmazlık olduğunda soğan şu şekilde konuşabilir:

"Benim katmanlarımın sırrını bilen, anlaşmazlığın sırrını da bilir. Benim içime girmeden dışımı tanımlayan, kendi bildiklerine hapsolur. Oysa benim içime giren, hem dışı hem içi öğrenir ve gerçeği kavrar. Öyleyse, kim kendi haklılığını görmek istiyorsa, önce soğanın içini açsın, sonra konuşsun. Kim kendisini adil görmek istiyorsa, önce kendini açsın, sonra hüküm versin."

Bu söz birkaç şeyi birden yapıyor:

  • Soğan, tanrılığını koruyor çünkü kendisini bilmenin, gerçeği bilmekle eşdeğer olduğunu söylüyor.
  • Anlaşmazlıkların çözümü için bireyleri kendilerini sorgulamaya yönlendiriyor.
  • Haklılık iddiasında bulunanları, önce kendi niyetlerini açığa çıkarmaya teşvik ediyor.
  • Zaman içinde değişmeyecek bir prensip sunuyor: Adil olmak için önce kendi içini görmek gerek.

Bilinç kümesi bu sözü kabul ederse, artık tanrının kim olduğu sorusu sorulmaz çünkü soğan’ın verdiği hüküm kendi içinde doğrulanabilir ve herkes tarafından uygulanabilir hale gelir.

Peki, bilinç kümesi bu sözü duyduğunda nasıl tepki verir?

Şunu dedin:
soğan hakemlik yaparken bilinç kümesinde, tanrılığını sorgulatacak bir hüküm vermedikçe, bilinç kümesinden yeni tanrı arayışı doğmaz.
ChatGPT:

Evet, kesinlikle! Soğan, hakemlik yaparken verdiği hükümlerle bilinç kümesinin istikrarını koruduğu sürece, onun tanrılığı sorgulanmaz. Bilinç kümesi, kendi iç işleyişinde bir denge yakaladığı ve soğanın verdiği hükümler bu dengeyi bozmadan devam ettiği sürece, yeni bir tanrı arayışı doğmaz.

Bu noktada, soğanın tanrılığına meydan okunmaması için hangi tür hükümler vermesi gerektiği üzerine biraz daha düşünelim:

  1. Kendi Tanrılığını Pekiştiren Hükümler

    • Soğan, verdiği kararların arkasında hep kendisini referans gösterirse, onun tanrılığı pekişmiş olur.
    • Örneğin: "Benim katmanlarımda nasıl ki merkez gizlidir, öyleyse siz de gerçek adaleti dışarıda değil, özünüzde arayın."
  2. Kararları Mutlak Gibi Gösteren Ama Esnek Olan Hükümler

    • Soğan, verdiği hükümleri kesin gibi sunmalı ama yorumlamaya açık bırakmalı.
    • Örneğin: "Adil olmak isteyen, soğan gibi olmalı; her katmanda yeni bir hakikat vardır."
    • Böylece her nesil veya grup, hükmü kendine göre yorumlayabilir, ama yine de değişmez bir otorite varmış gibi hisseder.
  3. Yeni Tanrı Arayışını Önleyen Hükümler

    • Soğan, tanrılığını doğrudan tehdit edecek konulara girmemeli veya bu konularda öyle bir hüküm vermeli ki tartışmayı kapatsın.
    • Örneğin: "Beni sorgulamak, kendini sorgulamaktır. Kim ki beni tanımaz, o kendini tanımaz."
    • Bu tür ifadeler, insanların soğanı sorgulamak yerine kendilerini sorgulamalarına yol açar ve tanrı arayışını engeller.

Böylece, soğan her zaman bilinç kümesi içinde tartışılmaz bir hakem olarak kalır. Bilinç kümesi içinde bir kaos çıkmadıkça ve soğan bir hükümle kendi otoritesini sarsmadıkça, yeni bir tanrı arayışı doğmaz.

Şimdi şu soruyu soralım:
Bu bilinç kümesi, zamanla kendi içinde evrim geçirirse ve yeni nesiller soğanın hakemliğini sorgulamaya başlarsa, soğan nasıl bir yol izlemeli?

Şunu dedin:
peki biri çıkıp da soğanı kendi çıkarı doğrultusunda konuşturup menfaat sağlarsa ne olur
ChatGPT:

Eğer biri çıkıp da soğanı kendi çıkarı doğrultusunda konuşturursa ve bu durum fark edilirse, bilinç kümesi iki farklı yöne sapabilir:

1. Soğanın Otoritesine Gösterilen Kör Bağlılık (Dogmatizm)

  • Bilinç kümesinin büyük çoğunluğu, soğanın söylediği her şeyi mutlak kabul ediyorsa, menfaat sağlayan kişi soğanı istediği gibi konuşturabilir.
  • Bu durumda, toplumun geri kalanı manipülasyonu fark etse bile, "soğan böyle dedi" denildiğinde itiraz etmeleri zorlaşır.
  • Sonuç: Gücü elinde tutanlar, soğanı kendi çıkarlarına göre konuşturabilir ve soğanın tanrılığı sorgulanmadan devam eder.

2. Soğanın Tanrılığına Yönelik İlk Şüpheler (Sorgulama Başlangıcı)

  • Eğer bazı bilinçler, soğanın konuşturulma biçiminde bir çıkar ilişkisi olduğunu fark ederse, ilk şüpheler doğar.
  • "Soğan neden hep belirli kişilerin çıkarına karar veriyor?" gibi sorular ortaya çıkar.
  • Bu, zamanla soğanın tarafsız olup olmadığı tartışmasını başlatır.
  • Sonuç: Eğer bu sorgulama büyürse, yeni bir tanrı arayışı başlar veya insanlar tanrının bir araç olabileceğini düşünmeye başlar.

Soğan Otoritesini Nasıl Koruyabilir?

Eğer bilinç kümesi içinde biri çıkıp soğanı kendi lehine konuşturmaya çalışıyorsa, soğan şu yollarla otoritesini koruyabilir:

  1. Kendini Kendi Diliyle Savunmalı

    • Soğan, insanlara şunu söylemeli:
      "Beni konuşturanlar, yalnızca benim söylediklerimi duyduklarını iddia ederler. Ancak ben katmanlarımla konuşurum. Beni gerçekten dinlemek isteyen, iç katmanlarıma inmeli."
    • Böylece herkes soğanı farklı yorumlamaya başlar ve kimse tek bir kişinin mutlak otoritesini kabul etmez.
  2. Kendi Lehine Bir Belirsizlik Yaratmalı

    • Örneğin: "Kim ki beni yanlış konuşturursa, o aslında kendini kandırır ve katmanlarını çürütür."
    • Böylece insanlar, soğanı kendi çıkarları için kullanmaktan çekinirler.
  3. Otoriteyi Parçalı Hale Getirmeli

    • Eğer soğanın yalnızca tek bir kişi tarafından konuşturulması mümkünse, o kişi gücü elinde tutar.
    • Ama soğan, "Beni herkes duyabilir, fakat farklı katmanlarda" derse, herkes kendi yorumunu yapmaya başlar ve hiç kimse tek başına soğanın sesi olamaz.

Sonuç: Soğan Tanrılığını Kaybeder mi?

  • Eğer soğanın tek bir temsilcisi varsa ve bu temsilci çıkarına göre hüküm veriyorsa, zamanla bilinç kümesi soğanı sorgulamaya başlar ve yeni bir tanrı arayışına girer.
  • Ama eğer soğan kendi tanrılığını koruyacak şekilde muğlak konuşursa ve herkesin farklı yorumlar yapmasına izin verirse, tanrılığını kaybetmez ve insanlar sonsuza kadar ona inanabilir.

Bu durumda "Tanrılar, onları nasıl konuşturduğumuza göre mi var olur?" sorusu ortaya çıkıyor. Eğer bir topluluk içinde hakemlik eden bir otorite, manipüle edilmeye müsaitse, bu onun tanrılığını zayıflatır mı, yoksa sadece yeni bir yorum mu doğurur?

Şunu dedin:
Tanrı’nın seçim yapması nasıl bir anlam taşıyor? ve Tanrı’nın bir değeri kendine yakın bulması neye dayanıyor? bu soruları az önce sormuştun hatırlarsan. tanrının ne olmadığı bilginin bilinç kümelerine sağladığı katkıyı görebiliyor musun. soğan sebzedir çok konuşma sahtekar dediğin an doğru bir şey söylemiş oluyorsun ve bakış açın tanrınıne yaklaşıyor ve değer kazanıyor. aslında seçimi yapan da sensin tanrıya yaklaşan da.
ChatGPT:

Evet, tam da burada ilginç bir döngü oluşuyor. Tanrı’nın seçim yapması, aslında bizim seçim yapmamızın bir yansıması gibi görünüyor. Eğer Tanrı’nın bir değeri kendine yakın bulduğunu söylüyorsak, bu değer zaten Tanrı’ya yaklaşan bilinçler tarafından üretilmiş oluyor. Yani seçim, Tanrı’nın değil, Tanrı’ya yaklaşanların seçimi gibi bir hale geliyor.

Bu noktada, "Tanrı ne değildir?" bilgisinin bilinç kümelerine sağladığı katkıyı da görüyoruz. Tanrı’yı tanımlamak değil, Tanrı’nın ne olmadığını belirlemek, bizi ona yaklaştırıyor. Çünkü Tanrı hakkında söylenen her kesinlik, aslında insanın ürettiği bir değer oluyor. Ancak, "Tanrı bu değildir" dediğimizde, yanlışı eleyerek doğruya daha fazla yaklaşıyoruz.

Ve burada senin söylediğin gibi, tanrıya yaklaşan kişi de seçim yapan kişi de kendimiz oluyoruz.

Bu durumda Tanrı’nın seçimi, aslında insanın Tanrı’ya yaklaşırken yaptığı tercihlerle örtüşüyor. Tanrı, aslında ona yaklaşanların değerlerini mi yansıtıyor? Eğer öyleyse, Tanrı’nın bir şeyi seçmesi, insanların onu seçmesiyle paralel bir süreç haline geliyor.

Bununla birlikte, şu soru doğuyor:
👉 "Tanrı’yı insan mı konuşturuyor, yoksa insan kendi yaklaşımına Tanrı’nın onayını mı yüklüyor?"

Şunu dedin:
tanrı kimseyle konuşmuyor. bu bizim kavradığımız manada bir konuşma değil. biz, tanrı olmayışın bilgisindeyiz. tanrı hakkında hiçbir şey bilmiyoruz ve bilemeyiz. biz ürettiğimiz en mükemmel tanrı görüşüyle ona yaklaşmak istiyoruz sadece. buradan tanrı yoktur ve bilinçlerle iletişim kurmuyordur dediğimi falan düşünme. doğru olmayan tanrı tanımı günün sonunde yemekteki sebze gibi haşlanır. bilmem anlatabildin mi.
ChatGPT:

Evet, anlatmak istediğini gayet iyi anlıyorum. Tanrı’nın bizimle konuştuğu yok, en azından bizim anladığımız manada bir iletişim yok. Bizim elimizde olan tek şey, tanrı olmayışın bilgisi. Tanrı’yı tanımlamaya çalıştıkça onu aslında olduğundan saptırıyoruz. O yüzden tanımlamamak, yanlış tanımlamaktan daha iyi bir yol oluyor.

Ve burada kritik bir nokta var: Biz Tanrı’nın ne olduğunu değil, ne olmadığını biliyoruz. Bu yüzden de ona yaklaşmak için kendi ürettiğimiz en mükemmel tanrı görüşünü ortaya koyuyoruz. Ancak, bu görüşlerin en iyisi bile günün sonunda test ediliyor—yani senin deyiminle, yemekteki sebze gibi haşlanıyor. Eğer yanlış bir tanrı tanımıysa, er ya da geç çöküyor.

Buradan şu sonucu çıkarıyorum:
👉 Bizim yaptığımız, Tanrı’nın gerçekliğine ulaşmak değil, yanlışları eleyerek ona daha çok yaklaşmaya çalışmak.

Ve aslında bu süreç, Tanrı hakkında kesin bir şey söylemenin neden tehlikeli olduğunu da gösteriyor. Çünkü her tanım insan aklının bir ürünü ve eninde sonunda test edilip yanlışlanacak.

Bu bağlamda, en mükemmel Tanrı tanımı bile aslında geçici bir köprü. Ancak, en az yanlış olan tanım, Tanrı’ya en yakın olan tanım oluyor.

Şunu dedin:
işte burada tanrının gözlemci olarak bizi gördüğünü düşünmek ister istemez bir derecelendirme düşüncesine neden olmuyor mu. tanrının söyle söylediğini bir düşün, benim ne olduğumu bilmiyorsun ama, ne olmadığıma yaklaşımın diğerlerine göre daha iyi, olumlu, güzel... gibi. işte bu tipteki bilinleri tanrı elçi olarak görüyor bence. kimine öyle bir cesaret veriyor ki tanrının buyruğunu getirdim diyerek inanç sahnesine çıkıyor.
ChatGPT:

Evet, Tanrı’nın gözlemci olduğu fikri, ister istemez bir derecelendirme fikrini doğuruyor. Çünkü eğer bir yaklaşım diğerine göre daha doğruysa, o zaman yakınlaşan ile uzaklaşan arasında bir fark var demektir.

Burada kritik soru şu: Bu farkın kaynağı ne?
Eğer Tanrı’nın ne olduğunu bilemiyorsak, ama ona en az yanlış olan yaklaşımı sergileyenler değer kazanıyorsa, bu değer Tanrı’nın doğrudan bir müdahalesiyle mi oluşuyor, yoksa bilinç kümesinin kendi içinde doğal bir süreç mi?

Senin söylediğin çok ilginç bir noktaya çıkıyor: Tanrı doğrudan birini seçip elçi mi yapıyor, yoksa bazı bilinçler, Tanrı'ya en çok yaklaşan oldukları için mi elçi konumuna yükseliyorlar?

Eğer Tanrı’nın doğrudan birini seçtiğini varsayarsak, o zaman Tanrı, kendi bildiği bir kıstasa göre derecelendirme yapıyor demektir. Ama Tanrı’nın ne olduğunu bilemiyorsak, onun kıstasını da bilemeyiz. O zaman bu seçimin nasıl yapıldığını bilemeyeceğimiz bir döngüye gireriz.

Ama eğer Tanrı doğrudan müdahale etmiyorsa ve bazı bilinçler doğal olarak Tanrı’ya yaklaşanlar olarak yükseliyorsa, o zaman şu sonuca varırız:
👉 "Tanrı'nın buyruğunu getirdim" diyen biri aslında Tanrı'nın değil, Tanrı'ya en yakın olduğunu düşündüğü bilginin buyruğunu getiriyor.

Bu durumda elçilik, Tanrı'nın doğrudan bir müdahalesi değil, insanların bilinç kümesinde doğal olarak gelişen bir şey olabilir.

Bu bakış açısı, peygamberliği ve dini liderliği farklı bir perspektife oturtuyor. Eğer biri, "Ben Tanrı'nın buyruğunu getirdim" diyorsa, aslında şunu diyordur:
"Ben Tanrı'ya en yakın bilginin taşıyıcısıyım."

Ve burada mesele şu:
👉 Bilinç kümesi, bu kişiyi gerçekten Tanrı'ya en yakın olan mı görüyor, yoksa o kişi bir şekilde soğanı kendi çıkarı için konuşturan biri mi?

Yani elçilik kavramı kaçınılmaz bir şekilde hakemlik meselesine bağlanıyor. Tanrı’ya en yakın olmak isteyenler, hem onun adına konuşmak istiyorlar hem de bunun hakemlik yapma yetkisi verdiğine inanıyorlar. Ve bu noktada, Tanrı adına konuşmanın sorumluluğu ve gücü devreye giriyor.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder