5 Eylül 2022 Pazartesi

8 - hümeze - mürselat - tarık - beled






HÜMEZE SURESİ  ( 1 - 9 )

SEVGİ VE MERHAMETİ SONSUZ ALLAH 'IN ADIYLA
[ Dedikodu { HÜMEZE } yaparak alay eden { LÜMEZE } herkesin vay haline !
Vay haline o boyuna mal istif ederek sayıp durana !
Sanır ki malı kendisini sonsuza { HULD } dek yaşatacak .
Fakat Hayır ! Oyalayıp yutan bir vakuma { HUTAME } atılacak
Bilir misin , nedir yalayıp yutan vakum ?
Allah 'ın yanan ateşidir .
Öyle ki yürekleri dağlayacak .
Onların üstüne o kilitlenecek .
Yüksek kapılar üzerlerine kapatılacak . ]


daha önce artarak sürmesi öngörülen saldırılar
ve bunlarla nasıl başa çıkılacağı hatırlatılmıştı
dedikodular yoluyla iftiralar atan yalan haber uyduran
asılsız iddialarla elçiye ve yanından bulunanlara yüklenip alay edenler
ve bu çirkef saldırıyı organize eden bir yavşak ifşa ediliyor
bu yavşağın sahip olduğu alçak meziyet
pek çok önmeli şeyi işaret edecek şekilde resmedilerek
elçinin söyleceklerini merakla beyleyenlerin zihinlerine sunuluyor
piyasayı hortumlayan bu malperest beyinsizin
haleti ruhiyesini gözler önüne getiriyor
eşyaya karşı olan sefil tutukusunu bir girdaba dönüştürerek her şeyi yutuşu
hesap gününde kendisini bir lokmada yutacak olan çöküşe
dizginlenemeyen karşı konulması imkansız ateşe benzetiliyor
nasıl ki entrikalarla üzerine aldığı malları depolarda biriktirip
kimseyle paylaşmamak için üzerine büyük kapılar kapatıyorsa
o gün aynı şekilde bu işe yaramaz istifçi tiplerin
tüm nimetlerden mahrum bırakılarak yokluğa yoksulluğa hapsedileceği haber veriliyor
bu durum böylelerine ateşin vereceği azaptan kat kat fazladır deniliyor
egosunu mal mülk ile tatmin eden şerefsizleri ateşten çok mahrumiyet yakar
eşyaya sahip olduğunu sanarak diğer insanlara zulüm edemez hale gelişi
yüreğini mahveder kavurur atar pejmürde eder
sonsuza kadar süreceğini hayal ettiği rezil hükümranlığına acı bir şekilde son verir



MÜRSELAT SURESİ  ( 1 - 7 ) •

SEVGİ VE MERHAMETİ SONSUZ ALLAH 'IN ADIYLA
[ Dile gelin { KASEM } sağduyunun sesi tüm elçiler !
Dile gelin çıkışlarıyla fırtına koparanlar !
Dile gelin mesajları dilden dile yayılanlar !
Dile gelin doğru ile yanlışı yarıp ayıranlar !
Dile gelin insanoğluna özünü hatırlatanlar !
Uyanışa çağırarak özür bahenesini ortadan kaldıranlar ki ;
" Size vadedilen olan mutlaka gerçekleşecektir ! " ]


yaratılan her varlığın yaratıcıdan her an vahiy aldığına
yani fiziğin metafizik ile olan bağının hiç kopmadığına dair görüşe katıldığımı söylemiştim
özgür irade bahşedilen ve bu özgür iradeyi kabul edenlerin kimler olduğuna gelince
sadece insanın kayda değer olacak derecede
ve bir o kadar nankörce bu teklifi kabul ettiğine inandığımı söylemiştim
yaratıcı tarafından sürekli yapılan bu vahyin
herkes tarafından bilinmesini dilediği durumlarda
elçilerin öne çıkarak yaratıcının sahiplendiği görüşleri dile getirerek
vahye resmi bir kimlik kazandırdığına inadığımı da belirtmiştim
elçilerin yaratıcının izni ve desteğiyle yaptığı çıkışların sarsıcı etkisinden söz ediliyor
bu etkinin hızlı bir iletişime neden olarak
insanlar arasında nasıl bir irkilişe neden olduğu vurgulanıyor
hurafeler arasında savrulan insana özünü anlatılarak aslında kim olduğunu hatırlatıyor
ve önünde sonunda nereye varacağına dair gerçek açıklamalarda bulunuyor



MÜRSELAT SURESİ ( 8 - 50 ) •

[ Yıldızlar söndüğü zaman ,
Gök yarıldığı zaman ,
Dağlar savrulduğu zaman ,
Elçiler tanıklık için çağrıldığı zaman .
Peki , bunlar hangi gün olacak ?
Ayırma gününde !
Bilir misin , nedir ayırma günü ?
O gün yalan diyenlerin vay haline !
Önceki toplulukları helak etmedik mi ?
Sonrakileri de aynı yola sokacağız .
Biz suçluları işte böyle yaparız .
O gün yalan diyenlerin vay haline !
Sizi bayağı bir sudan yaratmadık mı ?
Sonra belirli bir vakte kadar güvenli bir rahme koymadık mı ?
Bak nasıl ölçüp biçmişiz , ne güzeldir bunu yapan .
O gün yalan diyenlerin vay haline !
Yeryüzünü , dirileri ve ölüleri hepsini de bağrına basan yer yapmadık mı ?
Orada yalçın dağlar dikip tatlı sular vermedik mi ?
O gün yalan diyenlerin vay haline !
Şimdi serbestsiniz , girin o yalan dediğinize ,
Artık serbestsiniz , girin o dört bir yandan yükselen alevlere .
Kaçacağınız , sığınacağınız bir yer yok ,
Alev alev yanan çalı çırpı gibi , her yana kıvılcımlar saçılacak .
Nar gibi kıpkırmızı kesilecek ,
O gün yalan diyenlerin vay haline !
İşte o gün dilleri tutulacak .
Özür dilemelerine bile izin verilmeyecek .
O gün yalan diyenlerin vay haline !
İşte bu sizi ve öncekileri toplayacağımız ayırma günüdür ,
Varsa bir son hamleniz , haydi gösterin de beni atlatın ,
O gün yalan diyenlerin vay haline !
Sakınanlar ise serin gölgeliklerde ve pınar başlarında olacaklar .
Canlarının çektiği her meyveden tadacaklar .
" Yaptığınız işlere karşılık yiyin , için , afiyet olsun " denilecek .
İşte Biz güzel ahlâk sahiplerini böyle karşılarız .
O gün yalan diyenlerin vay haline !
Patlayıncaya kadar yiyin ; sefa sürün biraz , siz günaha batmışlar !
O gün yalan diyenlerin vay haline !
Onlara " Rükû edin " denildiği zaman , rükûya yanaşmazlardı .
O gün yalan diyenlerin vay haline !
Artık onlara sözün bir anlamı kaldı mı ? ]


nefsinize hoş gelecek hükümler uydurmak için baktığınız yıldızlar gözden kaybolacak
o gök size başınıza gelecek olanı göstermek için kalça kemiğiniz gibi çatlayıp yarılacak
zirvesine çıkarıp rezil saltanatınız için masum insanları aşağı attığınız dağlar un ufak olacak
tüm bunları yaparken böbürlenerek tutuğunuz kayıtları şerefli elçilerimiz açığa vuracak
bu sayılanların hepsi iyinin kötüden yanlışın doğrudan ayrıldığı gün gerçekleşecek
o günü bile isteye yalanlayarı
öncekilerin vardıkları sonu okuyup öğrendikleri halde inkar edişini unutmayacağız
inkarcıları evvelde nasıl cezalandırdıysak onları da o şekilde helak edeceğiz diyor
yaratacı tarafından üzerleri çizilen bu işe yaramaz insan topluluğu
aslında var oluşun yasalarına dair karşı konulmaz bir merak içindeydi
bilmeyi yaratıcıya kavuşturan yola ulaşmayı arzulayarak istemiyorlardı
bilginin nefsilerini tatmin edecek olan geçici şeyleri elde etmede işe yaradığını görmüşlerdi
bu nedenle iki ayakları üzerinde yüryüyen insana giden yolun başlangıcına gidiyor
döllenmeyi embiriyonun anne karnındaki gelişimini dikkatle inceleyip araştıryorlardı
buna rağmen yaratılıştaki inceliği zerafeti göremeyecek kadar hırs içindeydiler
peşinde oldukları tek şey sırrı ele geçirip ilah olmanın tadına varmaktı
yatıcının oluş ve işleyişi dayandırdığı kanunları ancak kafası çalışan
merak edip öğrenmek isteyen insanlar çözüp anlayabilirdi
peki yaratıcı bunu nasıl yaptığını
bunu yapmanın yolunu yöntemini bir başkasıyla paylaşır mı
bu sır
zalimlerin masum insanları attığı çukurlarda dört bir yanı saran alevler gibidir
bu sırra ulaşmak isteyenler
kurbanların çaresizce kurtulmak için çaresizce yöneldiği alev duvarlarına
birbirlerini ezerek koşmakta özgürdürler
kurtuluşun sırra erişmeden mümkün olmayacağına kanaat getiren çok bilmişler
nar gibi kızardıktan sonra istedikleri yöne doğru atılabilirler
karşılacakları tek şey kıvılcımlar saçarak karşılarına dikilen bir duvar olacak
bu kadar kafası çalırken kendilerini düştükleri zelil durumdan kurtulmak isteyenler
iki kelimeyi bir araya getirip mazeret olarak sunamayacak
çünkü karşılarındaki gücün metaneti karşısında
söylemek istedikeri boğazlarına düğümlenecek ve sessizliğe gömülecekler
son bir gayretle af dilemek isteseler bile yaptıkları zulmün verdiği vicdan azabı
içlerini parçalayan yardım çığlıklarını haykırmalarına engel olacak
elçi boş beleş konuşmadığından emin bir şekilde meydan okuyor
geçmişte inkarda direnip mazeret arayan beyinsiziler gibi
hadi siz de son bir çare olarak başınıza gelen belayı çaresiz bir şekilde atlatmaya çalışın diyor
ve zulüm törenlerinden bir örnekle kıyamet gününe yönelik çağrışımlarda bulunuyor
suçsuz günahsız insanlar öldürülürken zalimlerin gölgeliklerde
bir elleri yağda bir elleri balda sefa sürdükleri
yaşanan vahşeti katliamı neşeyle izledikleri hatırlatılıyor
o gün rollerin değişeceği
zalimler başlarına gelen azapla yüzleşirken
mazlumların sahip oldukları güzel ahlaka dayanılarak
ödüllendirildikleri güzel ortamlar dile getiriliyor
hak sonun böyle olmayacağını öne sürenlere
kısıtlı zamanlarında tıka basa yemeleri
dilediklerince sefa sürmelerinin bir anlamı olmadığı söylendikten sonra
gerçekler önünde eğilmeli gerektiği söylediğinde takındıkları tavır tekrar hatırlatılıyor
güzel sözden öğütten nasıl da faydalanmak istemedikleri yüzlerine vuruluyor



TARIK SURESİ  ( 1 - 17 ) T

SEVGİ VE MERHAMETİ SONSUZ ALLAH 'IN ADIYLA
[ Gökyüzü dile gelsin !
Gece gelen { TÂRİK } dile gelsin !
Bilir misin , nedir gece gelen ?
Karanlığı delen yıldızdır ;
" Hiç kimse yoktur ki , içinde sağduyusu bulunmasın ! "
İnsan bir düşünsün neden yaratıldığını ?
Atılıp saçılan bir sudan yaratıldı .
Bel ile göğüs kemikleri arasından çıkan bir sudan . . .
Hiç şüphesiz O tekrar döndürmeye kadirdir .
Bütün sırların ortaya döküleceği gün . . .
O gün ne bir kuvveti , ne de bir yardımcısı olacak . . .
Yağmurlar yağdıran gökyüzü dile gelsin !
Ürünler fışkırtan yeryüzü dile gelsin ! ;
" Bu Kur 'an doğruyu yanlıştan ayıran bir sözdür .
Boş bir lâkırdı değil , asla ! "
Onlar plân kurup duruyorlar .
Benim de bir plânım var elbet .
Onlara çok az bir mühlet ver .]



sömürü ve zulüm düzenini ayakta tutup binlerce yıldır uygulanmasını sağlayan
soylarını kanlarını ve de uydurdukları ilahlarını yücelterek günaha batanlar
bu kötülük çarkının devirdaimi için alçakça bir sistem kurup ona sıkı sıkıya bağlı kaldılar
bugün bilim olarak tanımlanan ne varsa her türlü bilgiyi tekellerine alarak
çıkarları doğrultusunda kullanmak üzere sırra çevirip tahhaküm kurmak için sakladılar
aralarında yaptıkları iş bölümünü sağlamlaştırmak için rütbeler makamlar vs türettiler
elçi hatırlatma ve uyarı görevini yerine getirirken
zalimlerin kendi aralarında oluşturdukları ekipleri sırasıyla hedef aldığını düşünüyorum
bu surede yine alim geçinen ekonomik tahakkümü yönetmede
silahlı zorbaların idaresinde söz sahibi olan kişiler üzerinden açıklamalarda bulunuyor
aydınlanmayı uyanışı karanlığı yarıp gökyüzünde paylayan bir yıldıza benzetiyor
ki bu olay zalimler tarafından da hegemonya kurmak için önem atfedilen bir olay
peki gerçekte kim haklı
elçi mi zalimler mi
kim ışık sacarak geliyor
ve kim aydınlığı örtmek için zalimce hükümler veriyor
bu sorunun cevabını vermek gerçekte o kadar kolay ki
insanın kendisine sadece bir soru sorması yeterli
ben içimdeki bu sese neden kulak vermiyroum
neden bana doğruyu gösteren sağduyu dolu bu sesi duymazdan geliyorum
gördüklerim öğrendiklerim anlatılanlar insanın nasıl yaratıldığına dair gerçekler
bunu yapanın takrar yapabileceğini göstermiyorsa neyi gösteriyor
buna gücü yetene karşı şu an kimim var ki
takrar ayağa kalktığımda ona sığınayım
gizlediklerim beni buara şimdilik korumaya yeterken
o gün her şey ortaya çıktığında bana kim yardım eder
yağmuru yağduıran ben değilim
topraktan ürünler bitiren biz değiliz
içimden bir ses bu kitap doğruyu yanlıştan ayıran sözlerdir
boş beleş masallardan ibaret değildir diyor
ama ben bunu umursamadan kitabı okuyanlara karşı kötülük dolu planlar kuruyorum
ben bu zalimliğin peşinde koşarken
yaratıcı da boş duruyor olamaz mümkün değil peşimi bırakmaz
galiba az bir zamanım kaldı
mahvolacağım
mahvolacağız


BELED SURESİ  ( 1 - 4 ) T

SEVGİ VE MERHAMETİ SONSUZ ALLAH 'IN ADIYLA
[ Bu şehir dile gelsin !
Bağrından çıktığın işte şu şehir dile gelsin !
Babalar , anneler , çocuklar hepsi dile gelsin ! ;
" Biz insana zorluklara karşı dayanma gücü verdik ; hiç kuşkusuz . " ]


elçinin doğup büyüdüğü şehrin
resmi vahiy tarihinde önemli bir yeri olduğu düşünülebilir
son elçinin son kitapla bu şehirden çıkmasının tarihteki yeri üzerine de düşünülebilir
daha önce de bu topraklarda yatatıcı ile inkarcılar arasında pek çok mücadele yaşandığı
zulme uğrayanların uyanışı sırasında sürekli cinayetler işlendiği sonucuna varabiliriz
elçinin mekke çeteleri tarafından hemen öldürülmeyişinin nedeni
kurdukları sömürü düzenin kabile savaşlarıyla bozulmasından endişe etmeleri olabilir
elçiyi ve etrafında toplananlar daha çok psikolojik harp ile yıpratmaya
ekonomik üstünlerini kullanarak baskı kurup yıldırmaya çalıştırlar
bunun neticesinde bunalan iman sahiplerine şehrin geçmişi
ve bugüne gelişi hatırlatılarak şüphesiz bu zulme dayanacak güçleri olduğu söyleniyor



BELED SURESΠ ( 5 - 20 ) •

[ Fakat insan kendisine hiç kimse güç yetiremez mi sanıyor ? "
Sadece harcadığım mal yedi sülâleme yeter " diye böbürleniyor .
Kimsenin kendini görmediğini mi sanıyor ?
Biz insana iki göz vermedik mi ?
Bir dili ve iki dudağı yok mu onun ?
Ona yürüyeceği iki yol gösterdik .
Fakat o zor olana yanaşmadı .
Bilir misin , nedir zor olan ?
Boyundurukları kırıp atmak { FEKKU RAGABE }
Zor zamanda vermek . . .
Öksüzün başını okşamak . . .
Düşmüşün elinden tutmak . . .
İman etmek . . .
Güçlüklere göğüs gerip acıları paylaşmak ; sevgi ve merhamet yumağı olmak . . .
İşte erdemliler bunlardır .
Kâfirler ise şer odaklarıdır .
Onların , ateşe atılıp üzerlerine kilit vurulacak ! ]



bilginin iki ana yorum iki uç yaklaşım başlığı altında
bazı olaylarda varılması istenen sonucu etkilemeyecek şekilde az kayıplar verilerek
ve çoğu önemli meselede hiç kayıp verilmeden
günümüze kadar kesintisiz aktarıldığına inandığımı söylemiştim
bu doğrultuda en az iki bakış açısı
iki düşünme pratiği ve izlenen tek bir yol oluşması kaçınılmazdır
ayrıca bir gözlemcinin ortaya çıkarak durum değerlindirmesinde bulunmaması da imkansızdır
elçiye destek veren masum insanların benimsedikleri doğru görüş nedeniyle
tıpkı şehrin tarihinde yer alan işkence olaylarına benzer şekilde
sahip olduğu mala mülke güvenen
bulunduğu konum itibariyle kimsenin kendisine güç yetiremeyeciğini düşünen
vardığı yanlış kanı ile zalimliğini övgüyle sürdürenler tarafından
şiddete zorbalığa zulme maruz kaldıkları görülüyor
var olan çarpık toplumsal düzende diğer kabilerle savaşı
ve bunun neticesinde oluşacak maddi zararı göze alamayan godomanlar
rahat rahat işkence yapacakları kişileri kölleleri hizmetçileri esirleri arasından seçerek
hem egolarını tatmin ediyor hem de çevreye göz dağı verek rahatlamaya çalışıyordu
bu yol bulaşıcı bir hastalık yayılarak
diğer zengin züppeleri göt reisler yavşak agalar beyler tarafından hemen benimsenmiş
ve uygulanmaya başlamış kolay bir yol olarak görülmüş
bir köleyi azat etmek
doğruya güzele iyiye iman ederek bir yetimin başını okşayıp yardımına koşmak
yok demek yerine az olani zor zamanda canı gönülden paylaşmak
güçlükler karşısında el ele vererek sevgi dayanışma ve merhamet yumağı oluşturmak
şeklinde erdemli insanın ve toplumun tarifi yapıldıktan sonra
böyle hareket etmeyenler kötülüğün kaynağı olarak mimleniyor
ve yaptıkları işkencenin aynısı ile karşılaşacakları o güne doğru gittikleri hatırlatılıyor

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder